Bizim Çingenelerimiz...

Doğu bölgelerini bilmem ama batı bölgelerinin bir parçasıdır çingeneler. Çok anılarım var, çingenelerle ilgili çocukluğumdan kalan; her yaz gelip, köyümüzün karşısındaki boş alanlar da konaklamalarını hatırlarım.

Ticaret yapılırdı bir nevi.

Değiş tokuş esastı.

Pek para pul geçmezdi o dönemlerde.

 

Her yıl aynı çingene ailelerinin gelmesi dostluklarında pekişmesine sebep olurdu.

Evimizin bitişiğinde “çıkma” adını verdiğimiz balkonda babam ve dedemin saatlerce Tevfik Usta (çeri başı) ile sohbetlerini hatırlarım. 

 

“Bir dokun bin ah işit” misali yoksulluğun pençesinde nasıl kıvrandıklarını ve her toplumda olduğu gibi yoksulluğun kendilerinde yarattığı ahlaki erozyonu kendi yalın diliyle nasıl anlattığını hatırlamamak elde değil.

Çünkü umutsuzluk, çaresizlik, eziklik, yüzünden okunuyordu adeta.

Üstüne üstlük, bu toplumun bir parçası olarak görülmemek ve kimi kesimlerce aşağılanmanın getirdiği hüzün ve acı, katlanılır gibi olmadığını söylemesi hala kulaklarımda çınlamakta.

 

Nasıl Türk, Kürt, Laz, Çerkes, Gürcü vs. varsa çingenelerin de bu toplumun bir parçası olduğunu ama  kabul edilmediklerinin vermiş olduğu acıyı derinden hissettiğini çok iyi hatırlıyorum.

 

Ayrıca onlar ki,aynı zamanda iç dünyalarında kopan fırtınalara aldırmaksızın düğünlerimizin vazgeçilmezleridirler.

Bugüne baktığımızda aradan 45 yılı aşkın bir süre geçtiği halde hala aynı sorunların varlığını koruması anlaşılır gibi değil.

Yine hor görülmeleri, eğitim olanaklarından yararlanamama ve ailelerin eğitimsizliği, verilen vaatlerin havada kalması ve seçim dönemlerinde oyları için ağızlarına bir parmak bal çalınması.

 

Açılım hikayeleri ile uyutulan çingeneler yine demeye  dilim varmıyor ama renklerinden dolayı zenci-beyaz ilişkilerinde olduğu gibi dışlanmaları, toplumsal bir mozaik olarak görülmemeleri bu sorunların daha uzun süre devam edeceğini göstermektedir.

 

Yine de bu kadar dışlanan bir toplumun alın teri akıtarak yaşam savaşını vermesini doğrusu çok anlamlı buluyorum. Çoğunlukla müzik yoluyla yaşamlarını idame ettirmeye çalışmaları ve sıkıntılarını dışarıya pek yansıtmadan, mevcut düzene isyanlarını müzik yoluyla bastırdıklarını düşünüyorum.

 

Birde gece gündüz karınca misali alın teri ile para kazanmanın en güzel örneklerini veren bu insanların maruz kaldıkları uygulamalar kabul edilebilir gibi değil.

 

Biliriz ki modern toplumlarda çöp yığınlarını göremezsiniz.

Ayrıca her aile kuru,ıslak, plastik ve cam gibi çöplerini ayrı ayrı toplar ve geri dönüşüme katkı sunar.

 

Modern toplumların yaptığını bugün ülkemizde gece yarılarında çöp konteynırlarında plastik, kağıt, cam gibi çöplerin ayırımını yaparak geri dönüşümlerini sağladıklarını ve iktisadi anlamda kazanç elde ederek

yaşamlarını idame ettirdiklerini biliriz.

 

 Analarının ak sütü gibi helal olabilecek bir kazancın ancak bu şekilde kazanılabileceğine inanıyorum.

Ne dersiniz? Saygılarımla.

 

Not: Sevgili dostum Servet Baykan’ı geçen hafta ebebiyete yolcu etmenin acısını yüreğimde yaşarken kendisine Allah’tan rahmet, yakınlarına ve tüm sevenlerine sabır diliyorum.Mekanı cennet olsun.

 

Hasan TEMEL              hasan@temel.us