Duvarlar Ağlamasın!
Genel seçimler kapımızda.
Bir yaprak misali, seçim vaatlerinin havada uçuşacağı günlere az kaldı.
Partilerimiz, bir taraftan seçim manifestolarının hazırlığı içinde iken diğer yanda, seçim çalışma yöntemlerini belirleme çabası içindeler.
Demokrasilerin vazgeçilmez unsurları olan siyasi partilerin, seçimlere yönelik hazırlıklara ve çalışmalara karşı söylenecek bir sözümüzün olması düşünülemez.
Fakat ortaya konan çalışmaların , getirisinin ve götürüsünün muhasebesini yapmakta ve araştırmakta fayda var diye düşünüyorum.
Belirli zaman aralıklarıyla yapılan anketlerde, siyasi partilere, buna paralel olarak siyasetçiye ve siyaset kurumlarına ciddi anlamda güvensizliğin olduğu bilinmektedir.
Güvensizliğin tavan yaptığı bir ortamda, siyasi partilerimizin kendilerini halka ifade edebilmeleri için ortaya koymuş oldukları çalışma yöntemlerinin amacına ulaşmadığını görmeleri de bilinen bir gerçek.
Genelde güvensizliğin sebebi , çok partili bir yapımızın olması, koalisyonların güvensizliği tetiklemesi ve iktidarın, yönetimi başkaları ile özellikle sivil toplum örgütleri ile paylaşmak istememesi olarak gösterilmeye çalışıldığını görüyoruz.
Partiler ve politikacıların kendilerini halka anlatamamaları ve derinliği olmayan reklam kampanyaları sonucu, halka ulaşma çabalarının yetersiz kalması, yeni arayışların gündeme getirilmesini zorunlu kılmakta.
Gelişmiş ülkelerde, iletişim uygulamalarının nedenli önemli ve siyasetin merkezinde yerini bulduğunu bildiğimiz halde neden görmezden geldiğimizi anlamakta güçlük çekiyorum.
Ülkemizde, siyasi partilerimiz, radyo ve televizyonların dışında, içeriğin doluluğundan ziyade, görselliği ön plana çıkaran çalışmalara ağırlık verdiklerini görüyoruz.
Ayrıca, gövde gösterisine dönüşen ve hiçbir anlam taşımayan araç konvoylarının düzenlenmesinin dışında, afiş üstüne afiş yapıştırılarak emek hırsızlığına sebep olan etkinlikler, partiler arası sürtüşmelere neden olmaktadır.
Görselliğe dayalı bu çalışmalar, adeta güç gösterisine dönüşmekte ve seçim sonucunda içerik olarak halka hiçbir şey verememenin yanı sıra çevre duyarlılığını hiçe sayan, sağlığı tehdit eden boyutlara taşınmış bir ilçe ile yüz yüze kaldığımızı nasıl inkar edebiliriz.
Hepimizin gözüne ilişmiştir.
Özellikle resmi kurumların duvarlarında “Resmi kurumdur, afiş yapıştırılmaz” anlamındaki yazıları.
Evet seçim sonrası aylarca, o çirkinlikleri yaşatan bizlerin, sadece resmi kurumlara değil görselliği zedeleyecek hiçbir yere afişleme yapılmaması daha gerçekçi bir uygulama değil mi?
Her seçim döneminde, bu konularda, birtakım uyarıların yapıldığını iyi bilen biri olmakla birlikte, bir anlam ifade etmediğini ve uyarıların dikkate alınmadığını da bilmek doğrusu çok üzücü.
Halk’la birebir temasın sağlanabileceği çalışmalar artık günümüz dünyasında çok önem arz etmekte ve daha inandırıcı olduğu görülmektedir.
Artık, çevre duyarlılığımızı elden bırakmadan, iletişim yöntemlerine ve bilboard’larla tanıtım çalışmalarına ağırlık verilmelidir.
Yağmurlar yağdıkça çevre kirliliğini tetikleyen ve eridikçe çirkinleşen o duvarların ağlama sesine artık kulak verelim.
Ayrıca yerel yönetimlerde, partilerin seçmenine ulaşma noktasında uygun koşulları sağlamakla mükellef oldukları gerçeğini göz ardı etmemelidirler. Saygılarımla.
Hasan TEMEL hasan@temel.us