Fenerbahçe'nin Amsterdam Hayali...

80’li yılların ilk yarısıydı. Oynattığı ve uyguladığı sistem ile dünya futbolunu kasıp kavuran Shep Piontek’in Milli takımımızın başına getirilmesi futbolumuz adına bir devrimdi.Skor açısından başarılı olamasa da yaptığı “yeniden yapılanma” çalışmalarının dikkat çekici olduğunu söyleyebilirim.Futbolda yaşanması muhtemel skor başarısızlıklarında, ilk kurban her zaman teknik direktörler olur.Öyle de oldu ve Shep Piontek ile yollar ayrıldı.Birliktelik kısa sürse de ekilen tohumların kısa sürede ülke topraklarında yeşereceği umudu spor adamlarının zihninde fazlasıyla hakim oldu.

 

Yaşanan bu gelişmeler sonrası, dünyaca ünlü Alman teknik direktör Jupp Derwall’in  Galatasaray’ın başına,Mustafa Denizli’nin yardımcılığına,Fatih Terim’inde,Ümit milli takım teknik direktörlüğüne getirilmesi, gelecekte yasanması muhtemel başarıların habercisi görülüyordu.Shep Piontekin alt yapı yatırımları,Jupp Derwall’in ülke futbolunun ufkunu açması ve yerli hocalarımızın bu sürece katkı sunması futbolumuz adına önemli bir dönemeçti. 

 

İzlenen doğru politikalar ve yapılan yatırımların semeresi kısa sürede kendini gösterdi.2000 yılında Galatasaray’ın UEFA şampiyonluğu, 2002 yılında düzenlenen konfederasyon kupasındaki başarılı futbolun, 2003 dünya kupasında da sürdürülmesi ve dünya 3.lüğü elde edilmesini tesadüf olarak görmek verilen emeklere saygısızlık olur.Elde ettiğimiz bu başarıları toplum olarak doyasıya yaşarken süreç içinde,geçmişte izlenen doğru politikaların terk edildiğini görmeyi nedense istemedik.Sonraki yıllarda,Galatasaray’la birlikte birinci veya ikinci turlarda elenme geleneği,  birkaç istisna dışında, tüm kulüplerimiz için gelenek halini aldı.

 

Toplum olarak futbola tutkulu olmamız abartıyı da beraberinde getirmekte.En büyük handikapımız, rakiplerimizi küçük görmenin yanı sıra  rakiplerimizin bize gösterdiği saygıyı biz onlara göstermiyoruz.Fenerbahçe- Galatasaray derbilerini dünya derbisi olarak görürken dünyada kaç ülke televizyonundan naklen yayınlandığına bakmaksızın,kendimizin çalıp kendimizin oynadığı ve büyük  derin anlamlar yüklediğimiz ülke futbolumuz da geri sayımın, yıllarca sürdüğünü gözlemlemek hiç de zor olmadı.

 

Zaman içinde futbolun bir endüstri haline dönüşmesi ve futbolumuzun yanlış yönetilmesi külüplerimizin pastadan büyük pay alma mücadelesi, karşılıklı sevgisizliği körüklerken birçok manevi değerimizin yok olmasına sebep olduğunu çok geç öğrendik.Yabancı futbolcu transferinde uygulanan 6+2+2 gibi akıllara durgunluk veren ucube sistemler liglerimizin yabancı futbolcu mezarlığına dönüşmesine sebep olduğunu gördük.

 

Yıllar önce,bir Fenerbahçe’li olarak, Galatasaray’ın UEFA şampiyonluğundan dolayı, duyduğum memnuniyetimi gören 10 yaşındaki oğlumun, Galatasaray’lı olacağım endişesine kapılarak asla kendisinin Galatasaray’lı olmayacağını yüzüme söylemesi çocuklarımızın sokakta,farkında olmadan, yaşadıkları ve yaşattıkları toplumsal travmanın en güzel örneğini teşkil ediyordu.Ana sorun bu husumetin ve sevgisizliğin nasıl giderileceği olmalıdır.

 

Küçük görmek ve abartmak ortak karakteristik özelliğimiz olduğunu söylemiştik.Şükrü Saracoğlu’da oynanan ilk maçtaki Egemen’in gölünün Benfica’nın hayaline gölge düşürdüğü algısı Fenerbahçe’nin final oynama hayalini süslüyordu.Finali kazanmak ve Avrupa lig şampiyonu olmak ve bunu doyasıya yaşamak her Fenerbahçe’linin olduğu gibi Türk halkının hakkıydı.Ama olmadı, başaramadık.

 

Asıl görülmesi gereken 10-15 yıllık aralıklarla bu tür başarılara uzanmak değil,şampiyonlar ve Avrupa ligin de, her yıl en az çeyrek finallere kadar gidebilmek kulüplerimizin hedefi olmalıdır.Futbolumuzda yaşanması olası bu istikrar, zaten yeni şampiyonluklarında habercisi olacaktır.Başarıların süreklilik kazanması,toplum psikolojisinin rahatlaması ve kulüplerimizin, dünya futbolunda söz sahibi olması ile, statlarımızın da on yıllar boyu unutulmaz anılara sahne olacağı iyi bilinmelidir.

 

Uruguay’lı ünlü yazar Eduardo Galeano “ Suudi Arabistan’daki Kral Fahd stadının mermer,altın ve tribünlerinin halı kaplı olduğunu ama anlatılacak bir anısı ve söylenecek bir sözü yok”der. Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu,Galatasaray TT Arena,Beşiktaş İnönü stadı ve diğerlerinin az da olsa anlatılacak anıları olsa da dünya futbolundaki yerlerinin tatmin edici olduğunu söyleyebilmemiz oldukça güç olduğunu kabul etmeliyiz.Bunu başarmanın yolunun istikrar ve Avrupa arenasında kalıcı olmaktan geçtiğini unutmamak, bizler için esas olmalıdır.Saygılarımla.

 

Hasan TEMEL            hasan@temel.us