Hoşgörü, mizah ve demokratikleşme...

Hoşgörü ve mizah…

Siyasi yaşamımızda ekmek, su gibi gereksinim duyulan iki insani özellik olsa da ara ki bulasın.

Acaba bu konuda örnek alınması gereken hiç mi kimse yok.

Var tabi.

Mesela daima saygı, sevgi ve rahmetle  andığım, değerli bilim ve siyaset adamı  Prof. Dr. Erdal İnönü.

 

Siyasi yaşamımıza hoşgörü ve mizahi yaklaşımı kazandırmakla birlikte doruk noktasına ulaştıran ve tarihteki yerini alan  bir değerimiz.

 

Yalnız bu konuyu irdelemeden önce dikkatinizi çekmek istediğim ve önemsediğim siyasi bir hastalık var ki, sizlerle paylaşmadan yapamayacağım.

 

İnsanların, tek tip elbise giydirir gibi tek tip düşünce kalıbına sokulması ve bu konuda başarı sağlanması ile demokrasinin bir parçası olunamayacağı iyi bilinmeli.

 

Bu yöntem ancak totaliter rejimlerde ve biat kültürünün egemen olduğu yapılarda kendine yer bulabilir.

 

İnsanları bir kalıp içine sokmaya ve kendimize benzetmeye çalışmak gibi hastalıklı yapıyı kendimize reva görmeyelim.

 

Bu hastalıktan tüm siyasetçilerin arındığını görmek, beni olduğu kadar geniş halk kitlelerini de mutlu edecektir.

 

Kendimiz gibi düşünmeyeni adeta düşman gibi görüyoruz.

Artık mevcut kurumlar veya bireyler yalnızca kendi çıkarlarını koruyan sözde demokrasi anlayışlarını bir kenara bıraksınlar.

 

Birey olarak her birimiz kendi demokrasimizi başkalarına dayatma çabası içinde olmaktan da kendimizi uzak tutalım.

 

Aksi takdirde toplumsal yaşamda derin çelişkilerin oluşmasına sebep oluruz ki bu da görmeyi asla arzu etmediğimiz bir durumdur.

 

Bu kısa genel değerlendirmeden sonra gelelim Sn. Erdal İnönü’nün siyasi yaşamımıza kattığı hoşgörü ve mizahi yaklaşımın siyasete olan olumlu etkilerine.

 

Bilinen bir şey var ki o da bütün köklü değişim ve dönüşümlerin sancılı olduğudur.

Her kurumun kendini yeniden yapılandırması yolu ile yaşadığı köklü değişimler birer devrim niteliği taşır.

 

Yılların birikimi sonucu oluşan alışkanlıkların bir kalemde silinip yok edilmesini beklemek safdillik olur.

 

Hayatın hangi alanında yaşanırsa yaşansın, köklü değişimler sürekli kılınmalı derken kesintiye uğraması demek demokratikleşme çabalarının başka baharlara ertelenmesi demektir.

 

Demokratikleşmeyi sürekli kılmanın bir yolu da kendini demokrat olarak tanımlayan her bireyin farklı renk ve düşüncelerin varlığına saygı göstermesinden geçmektedir. 

 

Farklılık arz eden anlayışların, sadece kazanma pahasına bir araya gelmeleri ve elde edecekleri parti içi  başarılar, kendilerine ve kurumlarına bir şey kazandırmayacaktır.

 

Dileğim, olursa  eğer, birlikteliklerin ilkeler çerçevesinde olması.

 

Beklentim bu yönde, çünkü demokratikleşme yolunda demokrasi kültürünün yerleşik bir hal almasında hoşgörü ve mizahi yaklaşım önemli bir yer tutacaktır.

 

Zaman, hoşgörünün ve mizahi yaklaşımın gerektiği ölçüde yaşatılması ve kesintisiz olmak kaydıyla demokratikleşme çalışmalarını sürdürme zamanıdır. Saygılarımla.

 

Hasan TEMEL               hasan@temel.us