Hayata Sol'dan bakan adam!

Futbola olan düşkünlüğüm az değil. Bunu bir zafiyet olarak görsem de gerçek bu, kabul etmeliyim.

 

Spor programlarının bir çoğunu inandırıcı bulmasam da  müdavimi olduğumu söylemek zorundayım.

 

Zaten bütün kanallarda haber,dizi ve spor programları dışında başka ne var ki.

 

Gece yarısı yine bir spor programına malumunuz konuk olmuştu.

 

Konu her daim olduğu gibi yine şike davası.

 

Her şey buraya kadar olağan.

 

Ama yorumculardan birinin değerlendirmeleri insanın kanını donduracak cinsten.

 

Program gündeminin tamamı nerdeyse cemaatin ve iktidarın  Fenerbahçe’yi ele geçirme senaryoları  üzerine kurulu idi.

 

İktidar şakşakçılığından olsa gerek, bir futbol yorumcusu Türk futbol tarihinde düşüncelerinden, inançlarından dolayı hiç kimsenin zarar görmediğini ve buna şahit olmadığını milyonların gözünün içine  baka baka yalan söylüyordu.

 

Bu sözü duyar duymaz kendimi gençlik yıllarında buldum.

 

Yaşı benim gibi kemale ermiş ve futbolla yakından ilgilenenler hatırlayacaklardır.

 

Futbol dünyasında Bir Metin Kurt vardı.

 

Galatasaray’ın ve milli takımımızın efsanevi sol kanat oyuncusu.

 

Oynadığı mevki gibi dünyaya da sol’dan bakıyordu.

 

Şan şöhret,para yani bir insanın ihtiyaç duyabileceği her şeye sahip iken yürüyen tekere çomak  

sokması kendi sonunu hazırladı.   

 

Biliyorsunuz 70’ler toplumsal muhalefetin tavan yaptığı yıllardı.

 

Bu toplumsal muhalefet, acımasızca kanlı bir şekilde bastırılırken spor dünyasından birinin çıkıp kendi alanında on binlerin sesi olabilmek uğruna  beş arkadaşı ile birlikte yola çıkması ve çok kısa bir süre içinde diğer arkadaşları tarafından yalnız bırakılması, yani  satılması unutulacak gibi değil.

 

Yanlış yapmıştı Metin Kurt !

 

Cami duvarına pis…..ti !

 

Hukuk dedi..

 

Adalet dedi..

 

Sendikal hak dedi..

 

Israrla hata yapmaya devam etti!

 

Düzenin çarkına çomak sokmuştu bir kere.

 

Ama o, yinede, inandığı yoldan dönmemekte kararlıydı.

 

Kendisi gibi hiçbir sosyal güvencesi olmayan on binlerin sesi olabilmek ve sendikalaşabilmek için yoğun bir çaba içine girdi.

 

O artık yalnız bir adamdı.

 

Yalnızlığını giderebilmek için, uğruna savaş verdiği düşüncelerini kabul ettirmeliydi.

 

Ama nasıl?

 

Futbolda “düz koşu yapmak” diye bir deyim vardır.

 

Sakat futbolcuların oynayabilir duruma gelmesi ve bacaklarının güçlenebilmesi için yaptıkları koşulardır.

 

Sakatlıklarından dolayı çaresizdirler, yalnızdırlar.

 

Tekrar sahalara dönebilme arzusu ile birlikte iç dünyalarında yaşadıkları korkuları vardır.

 

Ama Metin Kurt yılmadı.

 

Düz koşulara başarısız olacağını bilse de devam etti!

 

Tüm çabalarına rağmen kısa bir sürede sistemin kendisini bünyesinden nasıl attığını ve efsanenin nasıl yok olduğunu ibretle izledik.

 

2012 yılında futbol duayenleri olduğu iddia edilen  birileri sırf iktidara ve kanal  patronlarına şirin görünebilmek için o dönemde Metin Kurt’un yanında ve futbol camiasının içinde olan koca koca adamların sessiz kalmaları, düşüncelerinden dolayı kimsenin haksızlığa uğramadığını söylemeleri spor camiasına ihanet değil de nedir?

 

2012-2013 Futbol sezonunun başlaması ile birlikte tüm spor sahalarında Metin Kurt felsefesinin hakim olması ve spor  programlarının bu anlayışa uygun bir şekilde gerçekleşmesini diliyor ve yeni sezonda bütün takımlarımıza ve sporcularımıza başarılar diliyorum. Saygılarımla.

 

Hasan TEMEL               hasan@temel.us