Özgürlük şarkılarını söylediler...

45 yıl önceydi…

 

Fransa da start almıştı. Bahar aylarında çakan bir kıvılcımdı san ki,68’ öğrenci olayları.

 

Dünyada olduğu gibi, ülkemizi de, sarıp sarmalamıştı.

 

 

Başta öğrenciler, inanmışlardı güneşi göreceklerine!

 

Hayallerinin peşinden, ellerinde kitaplar, sırtlarında yeşil parkalarıyla yürüyorlardı.

 

O günlerin, işçileri emekçileri ve öğrencileri hep yürüdüler, meydanlara caddelere doğru.

 

Yurdun dört bir yanından ses verdiler bütün dünyaya.

 

 

Masum istekleri vardı her birinin.

 

Alınterinin karşılığı ve özgür bir dünya.

 

Çok gördüler kendilerine.

 

Onlarda, nasır tutmuş avuçlarda, devasa bayraklarla, özgürlük şarkılarını söylediler.

 

 

Bitmek bilmeyen, uzun, uzun olduğu kadar meşakkatli bir yürüyüştü bu.

 

İnanç, öfke,beklenti,huzur,acı ne varsa hepsi fazlasıyla yaşadı.

 

Ezildiler,öldüler,öldürüldüler.Ama davalarından,hayallerinden hiç vazgeçmediler..

 

Sömürüsüz bir dünya hayalini gerçeğe dönüştürmek için,fabrikada,tarlada,madende,grev çadırında,

mitingte, caddede okulda, kısaca hayatın her alanında mücadelenin içinde oldular.

 

“Yürümekle yollar aşınmaz” denerek sözde insan haklarına ve demokrasiye bağlılıklarını dile getirenler

oldu.

 

Yürüyen gençlerden ve emekçilerden hep korktular!

 

Yürümekten hiç vazgeçmediler ve özgürlük şarkılarını söylediler.

 

 

Artık yürüyen gençler yok.

 

Ne demişti gönül insanı Mevlana hazretleri..

 

“Dün dünde kaldı cancağızım, bugün yeni şeyler söylemek lazım”

 

Gençlerde yeni şeyler söylediler,gün geldi yürüdüler,gün geldi durdular,ama hiç korkmadılar.

 

Kenetlendiler bir yumak misali, dostluk ve kardeşlik ve adına özgürlük şarkılarını söylediler.

Yürümenin durmak, durmanın yürümek olduğunu göremediler.

 

Duranların durmadıklarını, yürüyenlerin yüreklerindeki isyan ateşini hissedemediler.

 

 

Benim valim,benim polisim benim bakanım, benim memurum,diye uzayıp giden masal bize pek

yabancı değil.

 

Parti menfaatlerinin, ülke menfaatlerinin önünde tutulduğu yılları hatırladık yine.

 

Darbeye doğru adım adım sürüklendiğimiz o karanlık yılları.

 

 

Darbe dönemleri artık bitmiş olsa da bu gün,” yargının ayak bağı olduğu” söylemleri 80 öncesi yaşanan

iktidar hırsını bizlere hatırlatmakta.

 

Kibrin, düşüşten önce geldiğini göremeyecek kadar gözleri kararan bir iktidar ile yüz yüzeyiz.

 

Eylemcileri, küçük düşürücü açıklamalarla, zevahiri kurtarmaya çalışıyorlar ama nafile çabalar...

 

 

İçlerinde dün de korku vardi,bugün de,yarın da olacak!

 

Sokaklarda on binler,iktidarın miting alanlarında ise yüz binler.

 

Neye yarar ki.

 

İçlerinde ruh olmadıktan sonra.

 

Yüreklere korku düşmüş bir kere.

 

Korku,insanı yalnızlaştırır,saldırgan kılar..

 

Dün yürümenin, bu gün durmanın, biat değil, düşünmek olduğunu nasıl bilsinler!

 

 

90’lıların en önemli  özelliği,cesaretleri,insan ve doğa sevgisi olsa gerek.

 

Yaratıcı, birbirlerine üstünlük kurmayan ve mizahi dili öne çıkaran bir gençlik.

 

Onların bu özelliğini yıllarca göremedik.

 

Protesto kültüründe bir devrim yaşattılar bize.

 

Şiddeti dışlamakla, yeni bir protesto kültürü geliştirdiler.

 

Teşekkürler 90’lılar.

 

Sizden öğreneceğimiz daha çok şey var.

 

Özgürlük şarkılarınızı dinlemeye devam edeceğiz. Saygılarımla.

 

Hasan TEMEL       hasan@temel.us