Taksim Gezi Parkı ve AKP

12 eylül 1980 darbesi Türkiye için, hiçbir şeyin asla  eskisi gibi  olmayacağı önemli bir virajdı. Zaman bu düşünceyi haklı çıkardı.Menfi yönde ki gelişmeler birbirini takip ederek bu günlere kadar gelindi. Şimdi yeni bir viraj ile karşı karşıyayız. Artık, AKP iktidarı için, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

Türkiye ve özellikle İstanbul, olağanüstü günlerden geçiyor. Büyük şehirler adeta yangın yeri. ”Her yer Taksim, her yer direniş” sloganı, tüm engellemelere karşın dalga dalga ülkeye yayılmakta. İlginç olan, bu halk hareketinin, bir tertip komitesi veya  öncülük eden bir kurumun olmayışı. 

Kendiliğinden gelişen bu halk hareketinin bastırılması için ortaya konan çaba anlaşılır olmaktan çıktı. Şiddete maruz kalan yurttaşların, çevre sakinlerince misafir edilmesi halk hareketinin saygınlığını arttırmakta. Tel duvarlar arkasından da olsa, ordu evlerinde göstericilere su ve benzeri yardımlarda bulunmak, görülmemiş görüntülerdi.

Acaba, bizleri hayrete düşüren bu gelişmelerin altında yatan ana sebep neydi? %50 ile iktidar olan bir partinin sorumluluk duygusundan uzaklığı ve hırçınlığı, özlem duyduğu devlet yapısının tesisinde bir basamak olarak görmesi mi? Bence evet. Çünkü, uygulamaya koymuş oldukları “ileri demokrasi anlayışlarının bir örneği henüz dünyada yok.

AKP, gerilim ve şiddet politikalarından beslenen bir parti.Demokrasi anlayışları “ben yaptım oldu” zihniyetine dayanmakta. Halk kendilerini seçtiğine göre her türlü uygulamada bulunma hakkına sahip olduklarına inanıyorlar.Ortaya konan inatlaşma ile tabanda bütünleşmeyi  ve  halkın temel sorunlardan uzak tutulması hedeflenmekte.

Gerilim yaratan iktidar uygulamalarından biri de, yapılacak olan 3. köprüye Yavuz Sultan Selim isminin verilmek istenmesi. Toplumun tüm kesimlerince alt kimlikleri ve inançları çağrıştırmayan ve her kesim tarafından kabul gören tarihi şahsiyetlerin ismini vermekten neden imtina duyulur?Duyulur, çünkü toplumsal yaraların deşilmesi diğer kesimin kemikleşmesine sebep olur. Başka ne olabilir ki?

Olayların bu boyutlara gelmesinde,Sn.Başbakan’ın sözleri etkili oldu. Alkol yasası düzenlemesi hakkındaki beyanatında “iki ayyaş”ve Taksim gezi parkı göstericilerine “üç beş çapulcu” sözü. Bu itibarsızlaştırma ve provakasyon kokusu salan açıklamalar gerilimi tırmandırdı.

Tarih icra makamlarının hatalarıyla dolu.AKP iktidarı da yaptı. İktidar olduğu sürece de yapmaya devam edecek.Önemli olan bu hatalardan ders çıkarmak ve bir daha yapmamaktır.Fakat AKP, geri adım atma yerine, gerilimin yükselmesine vei medya gücünü kullanarak,halk nezdinde hatanın küllenmesini amaçlamakta.

Dikkate değer bulduğum önemli bir nokta var. Göstericilerin, genç olmaları ve hiçbir siyasi düşünceye kanalize olmadan, sadece Türk bayrakları ile, sağ duyu içinde eylemlerini sürdürmeleri. İzlenen bu çizgi, yaptıkları gösterilerin,meşrululuğuna zenginlik kazandırmakta.Kurumlarında bu noktada azami dikkat göstermeleri, hareketin bütünselliğinin korunmasına katkı sunmakta.

Evet, bu hareketin özü gençlik.. AKP iktidarı  ezici çoğunlukla iktidar olmasının coşkusunu yaşıyor. Bu coşkuyu yaşarken aşırı yüklenme sonucu diğer kesimler rencide edilmekte ve enerji boşalmasına sebep olmakta.Demokrasinin, sadece seçimden ibaret olduğunu sanan böyle bir zihniyetin son durağını görmek zor olsa gerek.

Bu halk hareketi, toplumsal katmanları da bir araya getirdi. İş dünyasının dah,i bu müdahaleye tepki göstermesi, iktidar uygulamalarının vehametini göstermekte.Kan dökülen bir yerde mağaza açmam çıkışı yapan bir Boyner ve alkol satışlarına ilişkin Anayasa Mahkemesi başkanının “Bazı kesimlerin hayat tarzlarına müdahale,yorgun vicdanları daha da yoruyor” şeklindeki açıklamaları, iktidar uygulamalarının yanlışlığını ortaya koymakta.

Olayların en yoğunluklu yaşandığı bir günde ,CHP Genel Başkanı Sn.Kemal Kılıçdaroğlu’nun  rozetini çıkartarak Taksim’deki halk hareketine destek olması ve parti bröşür ve bayraklarının kullanılmaması talimatını vermesi yani, hareketin özüne uygun talimat ve davranışlar sergilemesi takdir görmüş, itidal çağrısı yapmakla ortaya konan güç birliğinin devamına katkıda bulunmuştur.

Ayrıca Sn. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün açıklamalarını dikkate değer. Yaşananlardan ders çıkarılması ve halka rağmen istenen her şeyin yapılamayacağının altını çizmesi ve bu inancın pekişmesi demokrasimiz kazanç olacak. Yeter ki gelişen toplumsal olaylara karşı sağduyulu davranışlar sergileyelim. 

Bu haklı, toplumsal direnişin iki kaybedeni var.Birinin AKP iktidarı,diğerinin merkez medya yani ulusal medya olduğunu söyleyebiliriz. Tabi bunu söylerken, Halk TV ve Ulusal Kanal’ı tenzih ediyorum. Çünkü yaşananların, halka haber olarak sunulmasında gösterdikleri çaba görülmeye değerdi.

Haber değeri taşıyan her şeyi halka ulaştırmak ve insanların haber alma özgürlüğüne sahip çıkmak tüm basın yayın kuruluşlarının temel görevi. Maalesef,  merkez medya görevini yapmadı. Bu günden itibaren halk tarafından farklı gözlerle takip edilecekler. Olabildiğince izlenmeyecekler ve bedel ödemelerine zorlanacaklar.

Bu toplumsal hareketi görmezden gelmenin altında yatan gerçeğin, iktidar baskısı yani iktidar esareti altında olunması asla hafifletici bir neden olamaz. Medya kuruluşları ve mensupları için kabul edilemez tek şey meslek ahlakı önünde eğilmek ve mahçubiyet yaşamak olsa gerek.

Bütün dünyanın gözünü bizden yana çevirmesi ve yaşanan Halk hareketinin dünyada manşetlere taşınması ve ulusal medya tarafından görmezden gelinmesi traji-komik bir olaydır.Günlerdir haber yapmayan bir kanalın merkez binası önünde kendilerine yönelik protestoları naklen yayınlaması habercilik değil, olsa olsa günah çıkartma olarak algılanmalı.

Doğrusu, içimiz karardı.Biraz da ironi yapalım.Biber gazının nereden alındığını bilmem.Eğer ithalatını yapıyorsak bir önerim olacak. Mevcut biber gazlarına bağışıklık kazanan bir toplum olduk! Biraz daha etkili olacak şekilde biber gazı imalat fabrikaları kuralım!Üretimden, uzak,al-sat ekonomik modelin hüküm sürdüğü bir ortamda, istihdam sorunu büyük ölçüde çözülür.Ne dersiniz.?

Şaka bir yana, olaylar hala sürmekte.Üniversitelerdeki hareketlilik dikkat çekici.Anıtlar yüksek kurulunun yürütmeyi durdurma kararının iktidar tarafından dikkate alınmaması ve Sn.Başbakan’ın  gerektiğinde bir milyon kişiyi sokağa dökeriz söylemi çok vahim. Çok tehlikeli olup toplumsal birliğin ve bütünlüğün zedelenmesine sebep olur.

Sayın Başbakan, 4-5 gün sürecek yurt dışı seyahatine çıktı. İlk etapta Sn.Başbakan’ın yurt dışına gitmesi hoş karşılanmayabilir.Ama gerilim politikalarının mimarı olması sebebiyle şu hassas günlerde yurt dışında olması belki de bizler için bir şanstır! Diye düşünmekten kendimi alamıyorum.

Son olarak MHP Genel başkanı Sn.Devlet Bahçeli’nin beyanatına değinelim.Ne diyor Sn.Bahçeli; “Milliyetçiler göstericilerin içinde yoklar” Olmalarını da beklemiyorduk doğrusu.Keşke olsalardı.Ne zaman ama mecliste ama başka alanlarda AKP iktidarı dara  düşse cankurtaran simidi gibi MHP yanında.Ne diyelim.Allah mutluluklarını daim etsin.Saygılarımla.

Hasan TEMEL            hasan@temel.us