Aday Belirleme Yöntemi...
Aday Belirleme Yöntemi...
12 eylül 1980.Artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı bir tarih.Emek-sermaye çelişkisinde sermaye lehine cereyan eden denge, daha da bozulmuş, emek gibi, demokratikleşme alanında yaşananlarda, partileri, antidemokratik yapılara doğru hızla sürüklemiş ve lider partilerine dönüştürmüştür.
Hal böyle olunca siyasi partilerimiz, yasal zorunluluktan dolayı yapmış oldukları kongreler de, parti içi demokratik uygulamalar ve tüzük tadilatları gündeme gelmezken, suni gündemlerle, karşılıklı karalama kampanyaları sürdürülmekte ve ülkenin temel sorunlarından, halkın ilgisi farklı yönlere çekilmektedir.
Yerel seçimler kapıda.Bir yandan AKP iktidarının, yerel,genel ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin 2014 yılı içinde yapılması fikrinin gündemi değiştirmeye yönelik bir girişim olarak görülebilir.Bu tür çıkışlarla,toplumun seçimlere odaklanması ile ülke sorunlarının iktidar üzerinde yarattığı tahribatın,minimum seviyede tutulması hedeflenmiş olabilir.
AKP iktidarının hedef saptırma noktasında başarılı olduğunu söyleyebiliriz.Bu başarı AKP’yi demokratikleşme alanında ilerlemenin değil, tam tersine anti demokratik uygulamaların temsilcisi konumuna taşımaktadır.Buna en güzel örneklerden biri de aday belirleme noktasında yapılabilecek yasal düzenlemelere ilgisiz kalmasıdır.
Partilerin “aday belirleme” yöntemi her seçim döneminin gündem maddelerinden birini oluştursa da 10 yıllık AKP iktidarı ile birlikte önemini hızla kaybettiğine tanıklık ediyoruz.
Partilerin üst yönetim kadroları zaman zaman parti içi demokrasiden dem vursalar da bu söylemlerinin hayata geçmesi noktasında pek çaba gösterdikleri söylenemez.
Farklı bir penceresinden bakacak olursak,partilerin aday belirleme yöntemlerinin halkın ilgisi dahilinde olmadığını görüyoruz.Parti üyeleri belirleme yöntemine dikkat çekerken seçmenin önceliği, adayın niteliği üzerinde yoğunlaşmaktadır.Adayın kimliği,niteliği, müspet ve menfi yönlerinin neler olduğu bilgisi önem kazanmaktadır.
Partilerimizin ve seçmenlerimizin dikkate değer bulmadığı ve yalnızca parti üyelerince önemsendiği aday belirleme yöntemleri üzerinde zaman harcanması doğrumudur? Seçim dönemlerinde bu tür tartışmaların yapılmasının seçmen üzerindeki etkileri nedir gibi sorulara parti menfaatleri gözetilerek cevap aranmalıdır.
Uzun uzadıya tartışmanın anlamsız olduğunu düşünüyorum. Benim bu konuda düşüncem sabit.Demokratik olduğuna inandığım yegane yöntem hakim huzurunda ön seçim.Çünkü bu yöntemin dışında kalan, eğilim yoklaması,merkez yoklaması gibi yöntemlerden hiçbirinin yasal güvencesinin olmadığını biliyoruz.
Görünen o ki 2014 yerel seçimlerine yönelik aday belirleme yöntemi olarak eğilim yoklaması yöntemi sol partilerde ağırlık kazanacak.Bu uygulama ile parti üyelerince ihtimal dahilinde görülen yanlış tercihleri onarmaya yönelik merkez yoklaması uygulamasının devreye sokulacağını ironi yaparak söylemiş olayım.
Adayların en az 6 ay önceden belirlenmesi, parti üyelerinin ve seçmenlerin ortak talebi olsa da siyasi partiler yasasına uygun, seçim takviminin açıklanmamasından dolayı mümkün görülmemektedir.Buda Siyasi partiler yasası ve seçim kanunda yasal düzenlemelerin yapılmasını elzem kılmaktadır.
Peki ne yapmalı?
Öncelikle ön seçim ısrarından asla vazgeçilmemelidir.Sol,sosyal demokrat parti üyeleri için bunun önemini bu köşede defalarca yazdık.Ama gün, o gün değil.Seçim sathında bu talepler bir kenara bırakılmalı , nitelikli aday arayışlarına katkı sunulmalı ,örgüt gücünün iç meselelerle zayıf düşmesine mani olunmalıdır.
Önseçimin olmadığı bir ortamda örgütsel bazda nispeten rahatlamanın yolu belli.Periyodik olarak yapılacak anketler,eğilim yoklamaları ve örgütlerin sesine kulak vermek örgüt dinamizminin üst seviyelerde seyretmesine vesile olacaktır.Aksi taktirde ağırlıklı olarak sol partileri bir seçim başarısızlığının beklediğini görmezden gelemeyiz.
Partilerin demokratikleşmesini savunmak her partilinin görevi olsa da bazı tatlı su kurnazları bunu kendi çıkarlarına meze etmekten kaçınmadıklarını görüyoruz.Düz mantık, ön seçimi savunmak, eğilim yoklamaları ve merkezi atama ile görev talebinde bulunmamayı gerektirir.İsmet paşanın dediği gibi “Hadi canım sende” dedirtecek kadar sığ bir bakış.İcra makamında olunmadığı sürece düşüncelerin hayat bulmasının söz konusu olamayacağı bilinmeli ve görev talebinde bulunarak,demokratik olmayan bu yöntemin terki sağlanmalıdır.
Hasan TEMEL hasan@temel.us
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.