20.yüzyılın yükselen trendi sosyalizmdi…
Asrın sonlarına doğru, kapitalizm karşısında irtifa kaybetmeye başlayınca insanlarda oluşan çaresizlik gün yüzüne çıkmaya başladı…
En belirgin emaresi de halkın yönetime katılımda gösterdiği hassasiyetin güç kaybetmesi oldu.
Batı Avrupa Devletleri demokrasinin beşiği…
Lakin seçmenler,demokratik hak olan oy kullanmaktan imtina etmeye başladılar..
Partiler arasındaki ideolojik farklılıklar azalıp benzeşmeler artınca seçmen sandıktan uzaklaştı.
Bu zengin ülke insanları mutlu değil…
Mutsuzluk, Kapitalizm için bir nevi tehdit denebilir..
Teknolojik gelişimin insan gücüne olan ihtiyacı azaltması da karşıtlığı güçlendiriyor…
Sistem çaresiz…
Ezilenler üzerindeki tahakküm artışı da derde deva olmayacak.
Sözün özü sistem bunalımda…
Gidişat iyi değil...
Kısa vade de olmasa da, orta ve uzun vadede kol gücüne ihtiyacı kalmayacak olan sistem, sosyal yardım yapar gibi yoksulara maaş bağlayarak içten içe yükselen isyan ateşini söndürmeye çalışırsa şaşırmamak lazım…
Bilinen bir şey var ki, sosyal sınıflar arasındaki gelir adaletsizliği, isyanın bastırılmasına asla müsaade etmeyecektir…
Buradan gelmek istediğim nokta, sistem içinde tırmanan bunalımın, seçmen tercihleri üzerindeki etkilerinin seyridir.
GSMH’nın fazlalığı salt, ekonomik ve toplumsal refahın gelişmişliğinin göstergesi değildir…
Aslolan GSMH’nın adaletli dağılımı ile sosyal adaletin sağlanmasıdır
Maalesef, sistemin varlık nedeni olan sermaye çevrelerinin doymak bilmeyen iştahları,paranın küçük bir azınlıkta toplanmasına sebep oluyor.
Dünyada bazı ekonomistler öneriyorlar…
Sermaye yatırımları, geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelere yapılması durumunda yoksulluğun yenilebileceği tezini öne sürüyorlar…
Teorik olarak heyecan ve umut veren bu çıkış gibi görülse de uygulanabilirliğini pratikte görmek mümkün olmadı.
Nasıl olsun ki?
İleri sürülen tezin çürümesinin sebebi, sermayenin doymak bilmeyen iştahı ve yine kendilerince önerilen politikaların söylemde kalmasından ibaret…
Özetle,filler tepişiyor, bedel ödeyen yine çimenler oluyor..!.
Zengin ülke halklarının da mutsuz olduğunu söylemiştik…
Mutsuzluk ve umutsuzluk seçmenlerin sandıktan uzaklaşmasına sebep oluyor...
Seçimlere katılım oranları gün geçtikçe düşmekte düşüyor…
Netice itibarıyla milliyetçi, muhafazakar ve ırkçı politikaların temsilcileri olan partiler, güç kazanıyorlar…
Oysa bu ülkelerde seçmen tercihlerine saygı sonsuz…
Seçmen tercihlerinin adil bir şekilde mecliste temsil edildiğini görüyoruz.
Türkiye’nin tüm renkleri İstanbul’da…
Seçimlerde İstanbul’u alan kazanıyor…
Tabi bunun istisnaları da yok değil..(!)
Söylemeye çalıştığım, İstanbul’un tercihi Türkiye’nin tercihini belirliyor...
Buradan hareketle, küresel dünyadan geri kalmış ya da bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin yurttaşlarının etkilenmemesi düşünülemez…
Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde sertlik yanlısı milliyetçi muhafazakar politikalar, toplumsal gerilimi ve ayrışmayı körüklüyor…
Gerilim ve ayrışma seçimlere katılımı yükseltiyor…
Lakin, katılmayan bir %15’lik seçmen kitlesi var ki, tez konusu…
Özellikle sol cenah, bu seçmen kitlesinin büyük bölümünü sahipleniyor…
Geçmişte bu tezin doğruluğuna bende inanıyordum.
Lakin,görünen o ki,ne yapılırsa yapılsın daima var olacağı ve taliplerine yar olmayacağı son referandum seçiminde açık seçik görüldü.
Sonuç itibarıyla kapitalim karşısında kaybeden demokratik sosyalizm, yeni bir çıkış yapar yapmaz bilmiyorum…
Bildiğim, bir çıkışa ihtiyaç duyulsa da zor görülüyor…
Seçmen gün itibarı ile, ‘al başına çal’ kayıtsızlığı içinde…
Umudum, bu tehlikeli gidişata dur deme duyarlılığı gösteren bir seçmen kitlesinin ortaya çıkmasıdır.
Hasan TEMEL
Anasayfa
Yazarlar
Hasan TEMEL
Yazı Detayı
Bu yazı 1999+ kez okundu.
AL BAŞINA ÇAL..(!)
20.yüzyılın yükselen trendi sosyalizmdi…Asrın sonlarına doğru, kapitalizm karşısında irtifa kaybetmeye başlayınca insanlarda oluşan çaresizlik gün yüzüne çıkmaya başladı… En belirgin emaresi de halkın yönetime katılımda gösterdiği hassasiyetin güç kaybetmesi oldu. Batı Avrupa Devletleri demokrasinin beşiği… Lakin seçmenler,demokratik hak olan oy kullanmaktan imtina etmeye başladılar.. Partiler arasındaki ideolojik farklılıklar azalıp benzeşmeler artınca seçmen sandıktan uzaklaştı. Bu zengin ülke insanları mutlu değil… Mutsuzluk, Kapitalizm için bir nevi tehdit denebilir..Teknolojik gelişimin insan gücüne olan ihtiyacı azaltması da karşıtlığı güçlendiriyor… Sistem çaresiz… Ezilenler üzerindeki tahakküm artışı da derde deva olmayacak. Sözün özü sistem bunalımda… Gidişat iyi değil... Kısa vade de olmasa da, orta ve uzun vadede kol gücüne ihtiyacı kalmayacak olan sistem, sosyal yardım yapar gibi yoksulara maaş bağlayarak içten içe yükselen isyan ateşini söndürmeye çalışırsa şaşırmamak lazım… Bilinen bir şey var ki, sosyal sınıflar arasındaki gelir adaletsizliği, isyanın bastırılmasına asla müsaade etmeyecektir… Buradan gelmek istediğim nokta, sistem içinde tırmanan bunalımın, seçmen tercihleri üzerindeki etkilerinin seyridir.GSMH’nın fazlalığı salt, ekonomik ve toplumsal refahın gelişmişliğinin göstergesi değildir… Aslolan GSMH’nın adaletli dağılımı ile sosyal adaletin sağlanmasıdırMaalesef, sistemin varlık nedeni olan sermaye çevrelerinin doymak bilmeyen iştahları,paranın küçük bir azınlıkta toplanmasına sebep oluyor. Dünyada bazı ekonomistler öneriyorlar… Sermaye yatırımları, geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelere yapılması durumunda yoksulluğun yenilebileceği tezini öne sürüyorlar… Teorik olarak heyecan ve umut veren bu çıkış gibi görülse de uygulanabilirliğini pratikte görmek mümkün olmadı. Nasıl olsun ki?İleri sürülen tezin çürümesinin sebebi, sermayenin doymak bilmeyen iştahı ve yine kendilerince önerilen politikaların söylemde kalmasından ibaret… Özetle,filler tepişiyor, bedel ödeyen yine çimenler oluyor..!. Zengin ülke halklarının da mutsuz olduğunu söylemiştik… Mutsuzluk ve umutsuzluk seçmenlerin sandıktan uzaklaşmasına sebep oluyor... Seçimlere katılım oranları gün geçtikçe düşmekte düşüyor… Netice itibarıyla milliyetçi, muhafazakar ve ırkçı politikaların temsilcileri olan partiler, güç kazanıyorlar… Oysa bu ülkelerde seçmen tercihlerine saygı sonsuz… Seçmen tercihlerinin adil bir şekilde mecliste temsil edildiğini görüyoruz. Türkiye’nin tüm renkleri İstanbul’da… Seçimlerde İstanbul’u alan kazanıyor… Tabi bunun istisnaları da yok değil..(!) Söylemeye çalıştığım, İstanbul’un tercihi Türkiye’nin tercihini belirliyor... Buradan hareketle, küresel dünyadan geri kalmış ya da bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin yurttaşlarının etkilenmemesi düşünülemez… Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde sertlik yanlısı milliyetçi muhafazakar politikalar, toplumsal gerilimi ve ayrışmayı körüklüyor… Gerilim ve ayrışma seçimlere katılımı yükseltiyor… Lakin, katılmayan bir %15’lik seçmen kitlesi var ki, tez konusu… Özellikle sol cenah, bu seçmen kitlesinin büyük bölümünü sahipleniyor… Geçmişte bu tezin doğruluğuna bende inanıyordum.Lakin,görünen o ki,ne yapılırsa yapılsın daima var olacağı ve taliplerine yar olmayacağı son referandum seçiminde açık seçik görüldü. Sonuç itibarıyla kapitalim karşısında kaybeden demokratik sosyalizm, yeni bir çıkış yapar yapmaz bilmiyorum… Bildiğim, bir çıkışa ihtiyaç duyulsa da zor görülüyor… Seçmen gün itibarı ile, ‘al başına çal’ kayıtsızlığı içinde… Umudum, bu tehlikeli gidişata dur deme duyarlılığı gösteren bir seçmen kitlesinin ortaya çıkmasıdır. Hasan TEMEL
Ekleme
Tarihi: 04 Temmuz 2017 - Salı
AL BAŞINA ÇAL..(!)
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.