30 mart 2014 yerel seçimleri geldi geçti.Yapılan seçim değerlendirmelerine baktığımızda,“benim ayranım ekşi”diyenine henüz rastlamadık.Bize de yakışan bu zaten!
İktidar birkaç milyon oy kaybına uğramış, ne gam.Almış olduğu belediye sayısı üzerinden başarısına dikkat çekmeye çalışıyor.Ana muhalefet ise cüzi oy artışı ile birlikte haklı olarak oransal artış üzerinden dem vuruyor!
Diğer muhalefet partilerinden MHP’nin 30 mart yerel seçimlerinin asıl galibinin olduğu savı abartılı olmaz.BDP ise bildiğiniz gibi. AKP ile seçmen taban ortaklığı sürmekte ve gül gibi geçinip gidiyorlar!
Bu kısa değerlendirmeden sonra asıl konumuza dönelim.Sosyal demokrasiye gönül vermiş halk kitleleri soruyor ve sorularına cevap arayışı içinde iken birileri de vurdumduymazlıklarını sürdürüyor.
Biat kültürünü sosyal demokrat bir parti içinde aramakla işleri yola koyamazsınız!İnsan onurunu hiçe sayan bu kültürün tohumlarını bu partide yeşertemezsiniz.Aramayın boşuna son demlerinizi oynuyorsunuz.!
Size kulluk edecek,işaret ettiğiniz yöne giden,ioy veren,kısaca size biat edecekleri arıyorsunuz köşe bucak.! Bireysel etkinliklerinizin yok olacağını görüyorsunuz çünkü.Çare yok tükeneceksiniz.
İnsanlar kendilerini tanımladıkları şekilde kabul edilsin.Solcuyum,sosyal demokratım diyene hayır değilsin diyemezsiniz.Toplumsal değerleri kendi tekeliniz altına alma hakkınız yok.
Bireyler hakkında her türlü eleştiri de bulunabilirsiniz.Günlük yaşamda sergilemiş oldukları davranışlara katılmayabilirsiniz ama
o kişiye, uygun göreceğiniz bir kalıp dahilinde yaşam hakkı sunamazsınız.
Birlik- beraberlik,sevgi-saygı,dostluk-kardeşlik herkesin ortak temennisi olsa da nereye kadar? Ya bir yere seçilinceye yada yönetim erki elimizde olduğu sürece.Keşke hayatın gerçekleri ile birebir örtüşse.
Kısaca, sosyal demokrasiye gönül veren halk, cumhuriyetin kurucusu Cumhuriyet Halk Partisinin iktidar olmasını ve parti içinde yaşanan örgütsel sorunların giderilerek partinin halkla kucaklaşmasını bekliyor.
Halkın bu beklentilerini karşılamakla mükellef olanlar, genel başkandan tutun, sade parti üyesine kadar parti organlarında görev yapan yönetim kadroları ve az da olsa belirlenmesinde dahli olan üyelerdir.
Halkın beklentilerine paralel olarak partililerinde iktidar yolunda önerileri olacaktır.Yönetimler tarafından bu uyarıların dikkate alınmaması ve direnç görmesi parti içi kavga olarak kamuoyuna servis edilmektedir.
Her şeyden önce doğru yada yanlış görebilirsiniz.Söylenenler sizi tatmin etmemiş olabilir.Fakat parti üyesi olan her bireyin düşüncelerini özgürce ifade edebilmesi ve saygı gösterilmesi gerekir.
Sosyal demokrasinin emek-sermaye çelişkisinde tercihini emekten yana kullanan ama sermayenin sosyal boyutuna anlam kazandıran,parti içinde var olan düşünce farklıklarını zenginlik olarak gören düşünce olduğunu söylüyoruz.
Sadece söylemde kalıyor.Parti üyelerinin örgütsel çalışmalarda yer almasını,seçimlerde sandık bekçiliği yapmasını isteyeceksin ama temsiliyet noktasında ortadan kaybolup emek verenlerin hakkını teslim etmeyeceksin.
Yerel seçimler sonrası yine tartışmalar başladı.Genel başkan istifa etsin.Merkez yönetim kurulu da istifa etsin. Olaganüstü kurultay kararı alınsın. Bu talebe emrin olur efendim mi denmeli ne dersiniz?
Yoksa,yerel seçimler de kısmi de olsa yaşanan oy artışına sığınarak muhalif taleplerin göz ardı edilmesi ve demokrasiye olan inancın tezahürü olarak genel kurul delegelerini imza kampanyasına yönlendirmek ne ölçüde gerçekçi.
Bana her iki yol da mantıklı gelmiyor.Olması gereken yeni bir MYK ve sosyal demokrasinin evrensel ilkelerine uyum gösteren bir parti yapılanmasının yolunu açmak temel görev olmalıdır.
Bu yapılanma..
1.Partinin sola açılması..
2.Parti içi demokrasi..
3.Parti içi kanatların oluşması ile sağlanabilir.
Gelin,partinin yeniden yapılanmasına ve seçim başarısızlıklarının müsebbibi olarak gördüğümüz bu eksiklikleri birkaç cümle ile de olsa açmaya çalışalım.
Partinin sola açılması..
Günümüz itibarıyla ülkemizde gerçek manada sosyal demokrat bir parti yok.Partilerin yapısal sorunları ve pratikteki uygulamaları bu düşüncemi desteklemektedir.
Siyasi tarihimiz, nicelik olarak neredeyse sosyal demokrasinin tek temsilcisi olan CHP’nin yüzünü sola,emeğe döndüğü dönemlerde iktidar alternatifi bir parti olabildiğini gösteriyor.
Örnek mi?
1977 seçimlerinde “Ne ezen ne ezilen,hakça düzen”
1980 ihtilali sonrası kapatılan CHP’nin bayrağını devralan SHP’nin “Emek en yüce değerdir” çıkışı ile elde edilen seçim başarıları bunun en tipik örneklerini oluşturmakta.
Halkın değiştiğini,homojen bir yapıdan, daha kemikleşen ve safını belirleyen bir duruş sergilediğini söyleyebilirsiniz.Fakat işin özü yinede güvene dayanıyor.Halkın, güveneceği bir dal bulduğu anda sarıp sarmalayacağından kimsenin şüphesi olmasın.Çünkü halk seçim dönemlerinde ideolojiden önce ikna olmak,güven duymak istiyor.
Bunu söylerken parti ideolojinin önemsizliğine vurgu yaptığım anlaşılmasın.Parti ideolojisi,parti politikalarının belirlenmesinde, tutarlılık ve halkla bütünleşmekte önemli işlevlere sahip.
Çeyrek yüzyılı aşkın bir süredir süren parti politikalarının, 2010 kurultayı ile terk edileceğinin işaretlerini görmüştük.Fakat bu değişimde yaşanan yetersizlik, partinin direksiyonunu sola kırmasına ve hedeften uzaklaşmasına sebep oldu.
Parti içi demokrasi..
Bu sorunu, yaşandığı sürece dile getirmeye devan edeceğim.Bu köşede defalarca yazdım.Sosyal demokrat partilerde biat anlayışına yer yok.Tabanın birlikteliğini sağlayan yegane unsur parti içi demokrasidir diye.
Eğilim yoklaması yöntemi ile elde edilen sonuçlar, güvence altına alınmadığı ve sonuçlarına uyulmadığı sürece bir aldatmacadan öteye anlam ifade etmeyeceğini hep söyledik.
30 mart 2014 yerel seçimlerinde parti içi demokrasi yolunda atılan adımlar ve uygulamalar traji-komik sonuçlar doğurdu ve parti örgütlerinde derin yaralar oluşturdu.
Parti içi kanatlar..
Sosyal demokrat partilerin, farklı düşünceleri bünyesinde barındıran,parti içinde bu düşüncelere yaşam hakkı tanıyan partiler olduğunu söyler dururuz.Bir mozaik oluşturan bu farlılıklara saygıda kusur etmediğimizi paylaşmaktan kaçınmayız.
Yine de parti içi mücadelede oluşan birliktelikler kısa zaman içinde dağılmakta ve üretkenlikten uzak, partiye ve halka fayda sağlayamayan yapılara dönüşmekten, yönetimler ve şahıslar kendilerini kurtaramamaktadırlar.
Kurtaramazlar çünkü, oluşan birlikteliklerin temelinde düşünce birliğinden ziyade kişisel ilişkiler,dostluklar,duygusallık veya geçmişle hesaplaşma gibi siyaset dışı argümanların belirleyici olduğunu görüyoruz.
Cumhuriyet Halk Partisi içinde farklı düşünce gurupları olduğu gerçeğini kabul edelim.Farklılık arz eden bu düşüncelerin etrafında toplanmaktan yani ekip ruhunu yaratmaktan korkmayalım.
Parti içi organ seçimlerinde aday adayları ekip ruhu içinde belirlensin.Ekip ruhu ile hareket etmenin sonu parti içi saygın ittifaklar olduğunu göreceksiniz.
Diğer beklentiler..
Şahsi düşüncem, CHP, sosyal demokrat bir parti olduğu iddiası taşıdığına göre ana gövde 2010 kurultayında Genel başkan Sn.Kemal Kılıçdaroğlu’nun çizdiği çizgi yani özgürlükçü sol olmalı.
Artık yeter deme vakti geldi.Hiç kimse partinin gerçek sahipleri olduğu iddiası içinde olmasın.Bu partinin gerçek sahiplerinin demokratlığı özümseyen ve kendini demokrat olarak gören herkes olduğu gerçeği kabul edilsin.
Partide yaşanan temel eksiklik ideolojik netliğin olmaması.CHP’nin iç bölünmeye ihtiyacı var! Parti içinde yaşanacak olan ideolojik ayrışmanın parti bütünlüğüne kan taşıyacağını göreceksiniz.
El ele,kol kola,omuz omuza derken kimlerle birlikte bu eylemleri gerçekleştirildiği gerçeği ile yüzleşilecektir.Seçimlerde halkın CHP’ye yeterince teveccüh etmemesinin sebepleri daha net görülecektir.
Toplumun %70’inin sağ tandanslı olduğu gerçeğinden hareketle,CHP’nin yelkenlerini sağa kırması gerekliliğini haklı kılmaz.Halk daha öncede söylediğimiz gibi ideolojiden ziyade verilen vaatlere, inandırıcılığa ve güvene bakar.
Kısacası..
Parti yelkenlerinin sola kırılması..!
Partide ideolojik netlik..
Parti içi kanatların oluşması..
Parti içi demokrasi..
Bu değişimler, ekipsel anlamda bölünmeyi ve bu iç bölünme de birleşmenin ve bütünleşmenin temelini oluşturacaktır..
Yazımı,partinin sorununa parmak basan ve fıkralaşan, çoğu siyasetçinin bildiği gerçek bir anı ile sonlandırmak istiyorum.
“SHP Genel başkanı rahmetli Prof.Dr. Sn. Erdal İnönü ve kurmayları lokantaya giderler..
Amaç yemek yemek ve partinin önemli sorunlarını istişare etmek.
Bir süre sonra garson gelir ve merhum Erdal inönü’ye ne yersiniz diye sorar.
İnönü garsona döner,teşekkür ederiz bir şey yemeyeceğiz..
Biraz sonra nasıl olsa biz birbirimizi yiyeceğiz”, der demez,kahkaha tufanı ortalığı kaplar.
Bu fıkralaşan anıyı unutmadan, geçsin aynanın karşısına!
Uzun uzadıya düşünsün ve baksın kendisine!
Sınasın kendisini ve sınamaktan korkmasın..
Eğer yüzünüz hala gülüyorsa..
Kendinizi rahat ve huzurlu hissediyorsanız mesele yok.
Ya rahat ve huzurlu değilseniz..
Sessizce bu limandan ayrılmanın vakti geldi demektir.!
Çünkü yüzü kızaranların,rahat ve huzurlu olmayanların eseridir tüm bu çirkinlikler.Saygılarımla.
Hasan TEMEL