Devlet dairesi ve vezne kuyruğunda olduğum bir an..
Sıkça aşina olduğum bir ses kulağımı tırmalar..
….efendi çay getir.
Tırmalar dedim, çünkü hitap şeklinde saygı yoksunluğu diz boyu..!
Haksızlık yapmakta istemem ama bende oluşan algı bu.
Osmanlı döneminde ‘efendi’, şehzadeler, din adamları, eğitim görmüş kişilere atfedilen bir unvan..
Kişiye değer katarken, kibar, terbiyeli, ağır başlı olma payelerini de yüklemekte.
Verilen ulusal kurtuluş savaşı ve Cumhuriyetin kuruluşu sonrasında...
“Köylü milletin efendisi”dir diyen Ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk değil miydi?
İşin özü, Osmanlı’dan bize geçen güzel bir miras diyelim!
Buraya kadar sorun yok..
Bir yanda ümmetçilikten, millet olmaya evrilme çabası içinde olan bir toplum..
Diğer yan da eskiye özlem duyan ve devrim yasalarına karşı direnç gösteren, karşı devrim hareketleri..
Ve istem dışı oluştuğuna inandığım bürokratik oligarşik yapı.
Bu yaşanmışlıklar…
Bürokrat oligarşik yapılanmaya hizmet etmişmidir?
Halktan kopuk,halkın değerlerini küçümseyen..
Düşüncelerini dikkate değer bulmayan uygulamalara çanak tutmuş mudur?
Hayır demeyi çok isterdim.
“Güneş balçıkla sıvanmaz”
Gerçeklerden kendimizi kaçırmak kimseye de fayda sağlamaz.
Zaman,saygınlık ifadesi olan ‘efendi’ hitabını sistem dışına itmiş..
Yeni sistem de ‘bey’ hitap şeklini kendine uyarlamış ve topluma kabul ettirmiş.
Artık günümüzde ‘efendi’ hitabı bir alt kimliği çağrıştırmakta..
Saygınlığı kalmadığı açık..
Eğitim almış kesimlerde insanlar birbirlerine ‘….bey’ diye hitap ederken..
Sözüm ona, kendilerine göre alt meslek grubu olarak gördükleri çaycılık,temizlikçilik,kapıcılık gibi görev
ifa edenlere …. efendi diye hitap edilmesinin altında yatan..
Kibir…
Ego..
Kendini üstün görme...
Vs. değil de nedir?
İnsan ilişkilerinin, daha güzel yaşandığı bir dünya özleminden kendimizi uzak tutmazsak ne kaybederiz ki? Saygılarımla.
Hasan TEMEL