Elveda Parlamenter Demokratik Sistem…
Belki de seni hiç göremeyeceğiz bir daha!
Gerçi görsek ne olur görmesek ne olur..?
Her şeyiyle işgal edilmiş bir sistemden kimseye fayda gelmez…
Sermaye hariç tabi…
Onlarda oturmuş, afiyetle kaymağını yiyorlar zaten.
Muharrem İnce, partisine sekiz fark atınca rahat mı rahat…
Kendisine 30 milyon oy hedefini koymuş… Dilin kemiği yok…
Biri çıkar, 40 milyon dese ne söylenebilir ki?
Seçim adil değilmiş…
Seçim eşit şartlarda gerçekleşmemiş…
Az da olsa oy çalma, yönlendirme, baskı, korku ne varsa her şey yaşanmış…
Vallahi hepsi doğru, hiç itirazım da yok…
Lakin, kaybedince kalkan arayışına girmekte neyin nesi...
Ekmek için Ekmeleddin’nin, %38’ini yerden yere vuracaksın…
Sonrada, %30’a sığınıp, 30 milyon hedefini koyacaksın…
Yapmayın, etmeyin…
Yıllardır umutla bekleyen insanların hayallerini yok etmekten artık uzak durun…
Ya Genel Başkana ne demeli..?
Gelecek tepkilere göğüs germek adına bin bir dereden su getirmeye gerek yok…
Atı alan Üsküdar’ı geçti..!
Artık genel başkanlığın sorgulanması, demokratik temayüllere uygun...
Artık, %30’u başarı olarak gören sığ düşünceye de teşekkür etme vakti…
İnancım o dur ki….
Genel merkez karşıtlığına hapsolmuş bu sığ düşünce de miadını doldurmuş durumda…
Tıpkı teori ve pratiği örtüşmeyen genel merkez yöneticileri gibi…
CHP kazanamıyor…
Kazanması için bir sebep varda ben mi göremiyorum acaba..?
Atalarımız ne güzel söylemişler…
“Çuvaldızı başkasına batırmadan önce iğneyi kendine batır”diye…
Çuvaldızı başkasına batırmaktan artık uzak durun…
Kendinize batıracağınız her iğnenin, sizi doğruya, güzele ve iyiye götüreceğinden şüpheniz olmasın…
Ben iğneyi kendime batırmayı yeğledim...
İster özeleştiri, ister itiraf,ne derseniz deyin, bu benim fikrim...
Kimseden kabul görme beklentisi içinde de değilim…
On altı senedir AKP’yi eleştiriyorsunuz…
Geri tepen silah gibi,tenkitlerin sizi vurduğunu, ya görmek istemediniz ya da göremediniz…
Öylesine anlamsız, ayakları yere basmayan, fayda sağlamayan absürt yanlışlar yaptınız ki…
Nedir görülmesi ve düzeltilmesi gereken hatalarınız ve kusurlarınız…
Ya da, gözlerinizi kem eden, vazgeçemediğiniz saplantılarınız…
İzninizle, aklıma düşen ne varsa, hepsini maddeler halinde sizlerle paylaşmaya çalışacağım..
1) 1980 öncesinin soran sorgulayan toplumu ile, sonrasının sorgulamaktan uzak, biat kültürünü özümsemiş insan yığınlarını, bir görme yanlışlığına düştünüz…
2) Kişi ya da kurum olsun, kendini nasıl tanımlıyorsa o şekilde kendisine hitap edilmesini ister.
Mesela, AK Parti demekten imtina etmek aslında ironik bir inatlaşmaydı...
Bu inatlaşma neticesinde kutuplaşma-ayrışma yolunda pay sahibi olduğunuzu göremediniz.
3) Hatırlayın…
Gecenin karanlığında kapılara dökülen kömür torbalarını…
Bayramlarda ve diğer günlerde, yoksul ailelere dağıtılan iaşe kolilerini...
Belli noktalarda, sefertasları elde, ihtiyaç sahibi yurttaşlara yemek dağıtıldığını.
Yine hatırlayın…
Makbuz karşılığında bankalardan tahsil edilen nakit yardımların dağıtımını…
Hani derler ya; “Tok, açın halinden anlamaz” diye.
Yoksul seçmen, politikacıdan tek şey bekler...
Kendi yaşamına az da olsa renk katan, nefes veren ne gibi vaatler verildiğine bakar...
Sol bunu göremedi ya da görmek istemedi…
Sosyal yardım yöntemine getirilen her eleştiri, sola olan güveni yok etti…
CHP olarak bunu göremediniz.…
4) Bir sosyal medya çılgınlığı yaşandı ki görülmeye değer..!
Hala da yaşanıyor ve yaşanmaya devam edecek gibi…
Çünkü, kimsenin bundan ders aldığı falan yok…
Sosyal medyada, ayrıştırma kutuplaştırma politikalarına çanak tuttunuz…
El birliğiyle yardımcı oldunuz…
Sessiz kaldılar…
Sustular...
Soğanın altı lira olmasını önemsemeyip, sandıkta intikam aldılar…
Seçim başarılarını kendi başarıları olarak gördüler…
Siz bunu göremediniz…
5) Ak Parti, parti içi yarıştan yenilgi ile çıkan Muharrem İnce’nin Cumhurbaşkanı adaylığını iyi kullandı…
Partisi tarafından kabul görmeyen bir adayın, halktan güven oyu alması kolay değildi…
Zaten alamadı da…
Cumhurbaşkanı adayının, genel başkan olması gerektiğini söylemekten kastımız, buydu zaten…
6) İktidar partisinin iyi olana dair ne varsa kendine, kötü olanları da dış güçlere bağlamakta ki maharetini bilirsiniz...
Başkalarına fatura kesmek ve bedelini tahsil etmek kolay...
Önemli olan, kişinin ya da kurumun kendisine fatura kesmesi ve ödemesidir...
Hele hele, bu fatura siyasetçi tarafından ödeniyorsa kişiye ayrı bir değer katar...
Maalesef siz bunu beceremediniz...
7) Demokrasi birlikte yönetme sanatıdır...
Birlikte hareket etme, ittifaklar gibi varyasyonlar halkın lehine olan girişimlerdir...
Yeter ki, birlikteliğin alt yapısı inandırıcı olsun...
Mesela bu seçimde AKP – MHP birlikteliğinin temelinde terörle mücadele vardı…
Sözde de olsa, AB, ABD,de gibi emperyal güçlere karşı başkaldırı vardı…
Kısacası buram buram bir milliyetçilik kokusu ortalığı sarmıştı.!
Ya diğer yan da…
CHP,İYİ Parti, Saadet Partisi ve Demokrat Parti, niçin bir araya geldiniz?
Tek hedefiniz vardı...
AKP’yi devirmek ve Parlamenter Demokratik Sisteme dönmek.
Lakin, halkın dönmek istemediğini göremediniz...
8) Partinin üst organları yaz-boz tahtasına döndü!
Sürekli değişim, kalite erozyonuna sebep olduğu gibi, toplumda iz bırakan parti kadroları adeta yok oldu...
Bununda müsebbibi rotasız gemi yüzdürmeye çalışan günümüz yöneticileri değil mi?.
Ama görmemekte ısrar ediyorsunuz...
9) Milletvekili adayları çalışır gibi görünüp çalışmadılar…
Birkaç stand ziyareti ve yarım saat Pazar turu asla bir etkinlik değildir…
Sabahın beşinde kalkıp, otobüs-minibüs duraklarında halkla sohbet eden, taksici duraklarında taksicilerin sorunlarını dinleyen siyasetçiler gördük biz…
Artık yoklar…
10) Bu toplum, 600 sene merkezi otorite altında yaşayan bir toplum…
Hangi verilere dayanarak, halkın başkanlık sistemine karşı olduğu düşüncesine kapılarak, yeni sistem karşıtlığı üzerine politika ürettiniz...
Oysa CHP’nin politikası, ucube sistemin rehabilitasyonu yoluyla, ABD’ de olduğu gibi demokratik bir başkanlık sisteminin savunuculuğu olmalıydı...
11) “Yaparsa AK Parti Yapar.”
Pek de haksız sayılmazlar hani(!)
Sağdan soldan destek alıp, düşünmek, yeni politikalar geliştirmek gibi bir derdiniz hiç olmadı…
Varsa yoksa ,AKP politikaları üzerinden önermeler yapmak suretiyle, kuyrukçuluk yapmak…
Siz bunu göremediniz…
Kronolojik bir sıralamaya tabi tutmadan sizlere içimi dökmüş oldum...
İnancım o dur ki, bu ve benzeri hatalardan arınmak partiye bambaşka bir çehre kazandıracaktır.
12) Sonuç;
Sn.Kılıçdaroğlu ve İnce’ye arka çıkan kadrolar denenmiş olup, CHP’yi ileriye taşıyacak kadrolar değildir.
Bu kadrolara gelecekte şans tanımak, zaman kaybından başka bir şey ifade etmez…
Kazanmak üzerine bina edilen politikalarla sağlıklı kurumlar oluşturamazsınız...
Önce örgütünüzü ve kadrolarınızı halkla barışık hale getirmelisiniz…
Oluşturacağınız sağlıklı parti politikalarına uygun, kalıcı kadroları bulup çıkartmalısınız…
Hiç kimse,Selin Sayek Böke,Tuncay Özkan gibi farklı dünya insanlarının, kolunu kanadını budayıp listelerinde yer vermek suretiyle, işte kadrom diyerek servis etme işgüzarlığına kapılmasın...
Nihayetinde CHP, yine televizyon ekranı gibi donup kaldı!
Çözülmesi, an itibarıyla mümkün görülmüyor...
Parti, yanlış parti politikalarından acilen arınmalıdır…
Parti de yapılan stratejik yanlışların müsebbibi olan yetersiz kadrolar yerine, çağdaş, emekten yana, AB normlarını içselleştiren, parti içi demokrasiden yana olan yüzler ön almalıdır...
Bu seçimler bize bir kez daha gösterdi ki, sorun genel başkanlık sorunu değil...
Sorun, parti politikaları ve ihtiyacı karşılamaktan uzak kalan yetersiz yönetici kadrolarıdır...
Bu yükü taşıyacak kadrolarda CHP içinde fazlasıyla mevcut...
Kimse merak etmesin…
Yeter ki,Selin Sayek Böke ve arkadaşlarına olduğu gibi “sol kanat” na kulak verilsin. Saygılarımla.
Hasan TEMEL