Devlet kutsaldır dediler…
Devletin kutsallığından dem vuranlar, yüzlerine bulaşan “kara”nın utancını yaşadılar ..!
İnsanlara, devletin varlığını, kendi kutsalları olarak görmelerini sağlamakla kendilerine ortak etmeyi başardılar…
Ortak edilemeyen düşünen insanlar ise, diktatörlerin en büyük kabusu oldular...
Yaşadıkları korku üzerlerine öylesine sinmiş ki, ne yapsanız nafile, çıkmak bilmiyor…
Korunma içgüdüsünden olacak, toplumlara yön veren, yazar, çizer, gazeteci, siyasetçi, bilim adamı kim varsa herkes misafir..!!!
Bu misafirperverlik de ülke hapishanelerini nicelik olarak zenginleştiriyor.
Türkiye genç bir ülke…
Kurtuluş Savaşı bu halkın en büyük devrimlerinden ilkiydi…
92 yıllık cumhuriyetin, ,600 yıllık Osmanlı geleneği karşısında ayakta kalması ve kök salması hiç de kolay olmadı…
Hilafet yanlıları hiçbir zaman karşı devrim girişimlerinden geri durmadılar…
Cumhuriyete saldırılar, itibarsızlaştırma girişimleri ve geçmişe duyulan özlem hala sürmektedir…
Cumhuriyetçilerde, aydınlanma devrimlerinin yılmaz bekçileri olma kararlılığından ödün vermiyorlar ve vermeyeceklerde.
Yaşadığımız coğrafya acılarla dolu…
Gelinen nokta kimseyi şaşırtmasın…
Bu günlerde yaşananlar acılar, geçmişin çok ama çok altında…
Ulusal Bağımsızlık savaşıyla yazılan destanın bedeli çok ağır olsa da ne gam…
Ümmetçilikten millet olmaya evrilme süreci, en az savaş yılları kadar, zor yıllardı...
‘29 Dünya ekonomik buhranı ve 2.Dünya savaşı gibi büyük felaketlere karşı, yaşam savaşı vermek kolay olmadı.
Tek partili sistemden çok partili sisteme geçişle birlikte, 1950 genel seçimlerinde Demokrat Parti iktidar oldu...
DP ile başlayan süreç, maalesef demokrasi dışı uygulamaları, sürgünleri, ölümleri, iç kavgaları ve ihtilalleri olağanlaştırdı…
Bu dönemde kin ve nefret tohumlarının atıldığını görmeyi nedense istemedik.
Bunları yaşamak bu halkın kaderi olmamalıydı…
Demokrat Parti iktidarı ile birlikte, oy uğruna irticai faaliyetlere göz yumulduğu görüldü…
İhtilaller laik devlet düzenini alt üst ederken, ‘80 Askeri faşist darbe sonrası irticai faaliyetler daha da arttı.
Devletin laik kurumları ile, iktidarı ele geçiren laik olmayan siyasi partiler arasındaki kavga, zamanla derinlik kazandı...
Özellikle AKP döneminde laik kurumla,r bağımsızlıklarını kaybetmekle kalmayıp, iktidar partisinin güdümüne girdiler...
Fakat,ne ilginç ki, bu farklı zıt kutuplar, zaman içinde birbirlerine benzeşen kurumlara dönüştüler.
Yurtdışında ikamet eden vatandaşlarımız, demokratik haklarından dolayı Yeşiller Partisi ve Sosyal Demokrat Partilere destek veriyorlar…
Yurtiçinde ise, temel hak ve özgürlükleri görmezden gelen muhafazakar partilere yönlenmeleri, siyasi yozlaşmada varılan vahim tablo, gözler önüne serilmektedir.
Kurumlar ve bireyler benzeşirken, demokrasiden hızla uzaklaşan bir ülkeye dönüştük…
İnsan hakları, hukukun üstünlüğü ve inanç özgürlüğü gibi demokrasinin olmazları tarihe karıştı…
Fakat kendi iç çelişkilerinden doğan anlaşmazlıklar sonucu, ülkeyi terk etmek zorunda kalanların, yaşama tutunma haklarını Batı ülkelerinde kullanmaları, anlaşılır gibi değil.
Bu hakkı, günümüz dünyasında insanlara sunan genellikle Batı Avrupa Devletleri oluyor...
Dini ya da siyasi olsun, fırsatını bulanlar, bavullarını toplayıp kendilerini bu ülkelere atıyorlar…
Nedense ortak uğrak adresleri o, tu kaka ilan edilmeye çalışılan Avrupa Birliği ülkeleri oluyor…
Oysa huzur İslam da diyenler bu iddialarından vazgeçtiler mi yoksa.?
Daha açık ifade edelim…
Yaşadığı ülkesini terk etmek zorunda kalanların AB ülkelerini tercih etmeleri bir tesadüf mü.?
Bence değil…
Lakin, kendileri gibi düşünmeyen, herkesi batıl ilan edenler, İslam ülkelerini tercih etmiyorlar…
Kendileri, modern çağdaş dünyaya yelken açarak hayata tutunmaya çalışıyorlar…
Çünkü hiçbir İslam ülkesinde düşüncelerini ve inançlarını özgürce yaşayacak ortam yok…
İnsanın insanca yaşadığı koşulların sağlayıcısı, o batıl ilan edilen Batı Demokrasilerinden başkası değil…
AB, Hristiyan Kulübü, öylemi..?
Kamuoyu desteğinin gün itibarıyla dip yaptığı AB ülkeleri, zulme uğrayanlara kucak açıyor…
Sakın mülteciler meselesinde takındıkları tavırdan dolayı haklılık gösterisinde bulunmayın…
İki seçenek var...
Bir yanda “Demokrasi - Özgürlük”…
Diğer yan da Esaret…
Karar sizin.
Hasan TEMEL