Türk halkı ve radikalizm, ‘ateş ve su’ gibi yan yana gelemedikleri gibi mevcut düzene isyan ettikleri de görülmüş şey değil.Düzene isyan derken, illegaliteden değil, demokratik sistem içinde radikal değişimlere yol açmaktan söz ediyorum.
Türkiye, Parlamenter Sisteme geçince merkez sağ partilerin etkisi altına girdi!Ülke idaresinde sınıfta kalan partiler, Askeri darbelerin müsebbibi oldukları halde, demokratik düzene geçişle birlikte halkın, halkın teveccühünü kazanmayı yine bildiler.
“Aydınlanma Devrimi”nin tamamlanamamış olması,Türk halkının en büyük talihsizliği oldu.Karşı devrim hareketlerine müsamaha,1929 Dünya ekonomik buhranın yarattığı tahribat, ve ardından 2.Dünya savaşında yaşanan acılar, sola (CHP) fatura edildi.
Halkın karamsarlığı ve her on yılda bir kesintisiz darbeler dönemi sonrası,12 eylül ile başlayan ve onun ürünü olan ANAP ile devam eden süreç,2002’den sonra AKP ile devam etti. Sahipsiz kalan yoksul halk, sığınacak liman bulamayınca bir umut, AKP’’ye açık çek vermek zorunda kaldılar..!
Partilerinin kapanmasıyla ün salan milli görüş temsilcileri ak saçlılar ile Abdullah Gül,Recep Tayyip Erdoğan gibi gençler, yol ayrımına gelince AKP doğdu! 2002’de de iktidar olduklarında merkez sağ partiler dip yaparken, seçmen kitlesinin, AKP şemsiyesi altında toplandığını gördük.
2007’de Abdullah Gül Cumhurbaşkanı olması AKP içinde rahatsızlık yaratmış olsa da taraflar“kol kırılır yen içinde kalır”deyimini doğrularcasına iç çekişmeyi kamufle etmeyi başardılar.
12 Eylül ile hesaplaşma,insan hakları ve demokrasi çıkışı ile liberaller,AKP’ye destek verdi! Lakin zamanla AKP, hızla sosyal hukuk devletinden uzaklaşınca verdikleri desteği geri çektiler.Bu ortaklığın son bulması,çağdaş liberaller için ağır oldu.Bedel ödemeye de devam ediyorlar.
2019 Türkiye için önemli bir dönemeç.Ya Çoğulcu Parlamenter Sisteme dönüş için ”hayır”cephesine destek verilecek yada, belki de dönüşü mümkün olmayan, “TEK adam” rejimine onay verilecek. İşte böylesi hassas bir dönemde “hayır” cephesinin göstereceği aday büyük önem kazanacak.
Muhalefetin ortak cumhurbaşkanı adaylığı için önerilen yöntem çeşitliliği, oldukça baş ağrıtacak gibi. Abdullah Gül, son çıkan KHK’ler ile ilgili haklı eleştirileri, yazılı ve görsel basında kendine yer bulunca, iktidar kanadını rahatsız etti.
Lakin her konuda olduğu gibi iktidarın ayar verme girişimi karşısında geri adım atmaktan imtina etmeyen bir Abdullah Gül klasiği yine yaşandı.Görülen o ki, Gül asla “hayır” cephesinin adayı olmamalıdır.Zaten yıllardır süregelen ‘bir ileri bir geri ’politikası artık sevenlerini dahi usandırdı.
Iyisi mi, ilk turda bütün partiler kendi adaylarını çıkarsın ve AKP’nin ilk turda çoğunluk sağlaması engellensin.İkinci turda Ana muhalefet partisi lideri kim olduysa o muhalefetin Cumhurbaşkanı adayı olsun.Aksi taktirde ikinci bir Ekmeleddin vakası (o günlerde yanılgıya düşenlerden biri de bendim) kaçınılmaz olacak.
Abdullah Gül, muhalefetin adayı olur mu?
Bence olmamalı…
Nükteli nezaket çerçevesinde nazik dokunuşları sebebiyle kendisine kurtarıcı görevi yüklenilmeye çalışılması beyhude bir uğraş.Kimse hayale kapılmasın.Abdullah Gül, o dirayeti ortaya koyacak kararlılıkta bir lider değil. Mesih muamelesi yapmaktan vazgeçin.
Hasan TEMEL