Akan suların donup kaldığı yıllardı, ‘70’ler.Memleket üstüne çöken aydınlık bulut gibi, ortalığa ışık saçıyordu Bülent Ecevit.“Ne ezen ne ezilen insanca hakça bir düzen” diyerek yeşerttiği umutları toprağa eker gibiydi.
Emperyalist güçlerin uyanması uzun sürmedi tabi.Boşuna dememişler “Su uyur düşman uyumaz” diye. Yükselen sosyal uyanışı kısa sürede bastırmak ve devletin beka sorununa çözüm getirmek asli görevleriydi artık(!)
Diğer tarafta ise, her baba yiğidin göze alamayacağı bir cesaret örneği sergileyen Ecevit, Emperyal güçlere karşı başkaldırı hareketinin öncülüğüne soyundu .Bu cesarette,“Karaoğlan Efsanesi”ni doğurdu!
Adım adım yaklaşan kıyametin ayak seslerini duyabiliyorduk. Mutluluk ve huzur halka lüks görülüyordu(!) Bir sabah düdük çaldı ve artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı kapkaranlık bir tünelde bulduk kendimizi.
Rüya kısa sürmüştü. Herkes, yaraları sarma telaşına düşerken Karaoğlan,, çoktan yol ayrımına karar vermişti. “Düşün yakamdan, ben farklı bir yol izleyeceğim” dediği gün, gönlümüzün efendisi, bizim için ölmüştü(!) Ogün anladık, yürek yarasının, bıçak yarasından çok daha ağır olduğunu.
Yerli sol dedi…
Milli sol dedi…
Daha düne kadar solun evrensel olduğunu söyleyen, o değilmiş gibi…
Demokratik sol dedi…
Sanki demokratik olmayan sol olurmuş gibi…
Nihayetinde “inançlara saygılı laiklik” dedi...
İnançlara saygısız laikliğin olmayacağını bilmezmiş gibi...
Velhasıl Karaoğlan, bilinmeyen bir yolculuğa yelken açmıştı.Onu bir daha ne emekçilerin yanında, ne 1 Mayıs meydanlarında, ne fabrikalarda, ne de sokaklarda gördük. Çaresizce kabullendik, içimizdeki efsanenin sessizce ölümünü..!
Sonrası malumunuz. Milli,yerli sol,saman alevi gibi parlayıp sönünce bir daha siyaset sahnesine dönemedi. Dönemezdi de, çünkü içi boş bir ideolojiydi.
Adında ki “demokratik” kelimesinden başka demokrasi ile hiçbir aşinalığı olmayan bir partisi vardı. Ondandır ki, tarihin tozlu sayfalarına karışması sürpriz olmadı. Lakin on beş yıllık DSP döneminde olan sosyal demokrasiye oldu.
Şimdi isterseniz, geçmişe yaptığımız bu kısa yolculuğa bir nokta koyalım ve bugünkü CHP’ye dönelim.
Bildiğiniz gibi 24 Haziran milletvekili listeleri son şeklini aldı ve YSK’ya teslim edildi.Dün olduğu gibi bugünde CHP listeleri en fazla ilgi gören, tartışılan listeler oldu. Liste üzerinde mutabakat sağlamak hayal ötesi bir şey.Şimdi listelere veryansın edenler, kendilerini seçilir bir yerde bulsalardı aynı tepkiyi verirler miydi acaba diye insan kendine sormadan da edemiyor hani.
Ayrıca, milletvekillerinin belirlenmesinde dikkate alınan kıstaslar nelerdi sorusuna cevap bulmakta çok zor. CHP her ne kadar bir kitle partisi olmakla birlikte emek ağırlıklı sosyal demokrat bir parti olduğuna vurgu yapar.
Cahilliğime verin. Listeler, didik didik incelendiğinde can sıkan görüntüler yüzeye çıkıyor.Neler mi bunlar? Mesela tasfiye kokusu kendisini fazlasıyla htiriyor. Bu liste,CHP’yi tanımlamayı zorlaştırıyor. Zaten, 20 yıldır da böyle değil mi? Sosyal demokrat mı derseniz değil. Çağdaş Liberal demokrat mı derseniz, değil. Sosyalist mi derseniz hiç değil. Partinin başına nasıl bir çorap örülmüş ki, hiçbir şey değil yada hiçbir şey olunamıyor(!)
Emekten uzaklaşacaksın. Çağdaş Liberal çevreleri dışlayıp neredeyse onları vatan haini ilan edeceksin. Sola kapı aralamakta ürkek davranacaksın.Solun evrensel ilkelerinden kendini soyutlayacaksın.
Yetmedi, SE Başkan yardımcılığı görevine getirdiğin Umut Oran gibi partinin önemli değerlerine milletvekilliği listelerinde yer vermeyeceksin. Sonrada parti de birlik bütünlük arayacaksın.
Artık görün. Türk siyaseti, geçmişte DSP’nin, şimdiki AKP’nin milli, yerli edebiyatının etkisine girdi.Milli sol, yerli sol, inançlara saygılı laiklik gibi safsatalar peşinde koşmaktan kurtarın CHP’yi.
Tehlike kapıda.DSP’nin yaşadığını yaşarsanız sakın şaşırmayın, haberiniz olsun. Benim yaptığım bir tespit, bir uyarı ya da bir temenniden ibaret. Gün yine de tartışma günü değil. Çünkü an itibarıyla kurtuluşun adresi yine CHP.
Yeter ki, DSP’nin kötü bir kopyası olmaktan uzak durulsun ve sosyal demokrat kimliğe sahip çıkılsın.İşte o zaman kurumaya yüz tutan güllerin yeniden yeşermeye başlayacağını göreceksiniz.Saygılarımla.
Hasan TEMEL