Covid-19’un, insanları evlerine hapsedişinin ilk günleriydi.
Salgının ciddiyetini kavramakta zorluk çeken magandalar, şimdi olduğu gibi o günlerde de halk sağlığını tehdit ediyorlardı.
Sokağa çıkma kısıtlaması, toplumsal korunmanın en etkili aracı olduğu o günlerde, kaybolmaya yüz tutan kitap okuma alışkanlığı da geri kazanılmıştı.
Evde geçen zamanımızın çoğu, Netflix dizi ve filmlerini izlemenin dışında, bol bol kitap okumakla geçmişti.
Bir solukta okunabilen Rus yazar Grigory Petrov’un “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” adlı kitabından çok etkilendiğimi söyleyebilirim.
Kitap,Fin kültürünü yaratan, ününü halk öğretmeni olmasından alan Fin Bilgini, Filozof,Politikacı Johan Vilhelm Snellman’ın, ülkesi Finlandiya için verdiği onurlu mücadelesini, anlaşılır sade bir dille okuyucusuyla buluşturuyordu!
Okudukça, kitabın kahramanı Snellman ile, kurucu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk arasında ki benzerliğin çok dikkat çekici olduğunu fark ediyorsunuz.
Bir askeri deha olmasa da Johan Vilhelm Snellman, Finlandiya halkının Mustafa Kemal Atatürk’ü olduğunu görebiliyorsunuz.
Bağımsız, kendine has çağdaş bir eğitim sistemine sahip ve kişi başına düşen milli geliri ile,en üst seviyelerde seyreden bir Finlandiya gerçeği var günümüzde.
Ya, yeniden dizayn edilmiş devlet kurumları, ve eskimiş devlet düzenlerinden farklı yapısıyla, aynı ideallerle yola koyulan Atatürk Türkiye’sine ne oldu dersiniz.?
Cumhuriyetin ilanı ile birlikte aralıksız sürdürülen devrimler semeresini vermeye başlayınca karşı devrim hareketleri de, aynı ölçüde aydınlanma hareketine karşı direnç göstermişti.
Cumhuriyete olan inanç ,ordu ve eğitim kurumlarıyla birlikte eğitim seferberliği verirken, diğer yanda 1929 dünya ekonomik buhranının etkileri de can yakıyordu.
Ardından Atatürk’ün aramızdan erken ayrılışı ve takiben ikinci dünya savaşının patlak vermesi, ülkemiz ve halkımız için büyük talihsizliği oldu.
Yine de o acımasız şartlara rağmen, 1940 yılında kurulan Köy Enstitüleri yoluyla yurdun dört bir yanında eğitim seferberliğinin finaline gelinmişti.
Artık asla geri dönüşü olmayacak, ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel devrimlerini tamamlamış bir Türkiye’ye ramak kalmıştı.
İsmail Hakkı Tonguç, Hasan Ali Yücel gibi eğitim dehalarının öncülüğünde yol alan bu bilim irfan yuvaları, egemen güçleri rahatsız etti.
Altı yıl süren direniş sürdürülemez hal bir alınca meclis kararıyla Köy enstitülerinin kapatılmasına karar verildi.
Yine de karamsarlığa gerek yok.
Ozan Hasan Hüseyin Korkmazgil’in dediği gibi “aşı tuttu.” Tüm engellemelere rağmen Atatürk devrimlerinin bu topraklarda ilelebet yaşayacağından kimse şüphe duymasın.
Köy enstitülerini kapatarak toplumun geleceğini çaldılar ve 20.yüzyılın en büyük mucizelerinden birini öldürdüler!
Üzüntüm büyük,çünkü bu ihanetin bedeli, hala ödenmiş değil.!
Esen kalın…
Hasan TEMEL