Ben dahil, hakiki sporseverlerin keyifle izlemeyi bekledikleri Avrupa Futbol Şampiyonasına sayılı
günler kaldı.
Takriben bir ay sürecek olan bu futbol şölenine zenginlik katacağına inandığım Milli Takımımıza
şimdiden başarılar diliyorum.
Lakin hayat temennilerden ibaret değil.
Beklentileri karşılamak için ekonomi de ve siyasette olduğu gibi sportif faaliyetlerde de devrim
niteliğinde reformlara ihtiyaç var.
Ne yazık ki, devrimleri hayata geçirme becerisi gösteremeyen bir toplumsal gerçeklik ile de yüz
yüzeyiz!
İsterseniz duruma vakıf olmak için biraz geçmişe gidelim.
Hatırlayın, şampiyonaya katılma hakkının kesinlik kazandığı Ekim 2023’de yazılı ve görsel basın,
“Bekle Bizi Almanya” çığlıkları ile ortalığı çınlatmıştı!
Sanki, sürekli uluslararası turnuvalara katılan ve katıldığı turnuvaları kupalarla taçlandıran bir
milli takıma sahipmişiz gibi!
Oysa mesele, abartı hastalığına olan tutsaklıktan ibaretti.
Bu öylesi bir tutsaklık ki, kazanmak adına her şeyi mübah gören ve ülke futbolunu yerle yeksan
eden hastalıklı yapıyı görmemizi engelliyordu.
Malum, yolculuk Alman Stefan Kuntz ile başlamış ve İtalyan Teknik Direktör Vincenzo Montella
ile devam etmişti.
Eleme müsabakaları boyunca neler söylenmedi ki rakiplerimiz hakkında.
“Bu gruptan rahat çıkarız, şeker gibi kura” benzer yorumların hoşluğu bir yana huylu huyundan
vazgeçer mi?
Vazgeçmez tabi.
Zaten ilk tökezlemede“milli takım hocası ülkeyi tanımalı, Kuntz, Hoca falan değil”gibi ahmaklık
mertebesini zorlayan eleştirilerden yine kendimizi uzak tutamadık.!
Futbol, sadece yarışma ve temaşa oyunu değil, aynı zamanda ekonomik değeri olan devasa bir
sektör.
Pasta büyüdükçe payını büyütmek isteyen kulüpler gibi ne yazık ki biz de kazanma odaklı futbol
kültürüne adapte olduk.
Şimdi yine şampiyonaya günler kala, medyaya yansıyan haberler pek de iç açıcı değil!
Geçmişte olduğu gibi yine“vatan-millet-sakarya” edebiyatında ısrarcı bir taraftar kitlesiyle karşı
karşıyayız.
Bizim ihtiyacımız, kırk yılda bir Almanya, Brezilya, İngiltere gibi ülkeleri futbolda dize getirmek
değil, uluslararası turnuvalara katılıma sürekliliğini kazanmaktır.
Bunun için de bir futbol ekolüne ve kültürüne ihtiyaç var.
Var mı derseniz, ne yazık ki yok.
Şayet sorumlu arıyorsanız en önde geleni,kulüp ve zaman zaman milli takım başarıları ile sürekli
gündemi meşgul eden ve seveni kadar sevmeyeni olan Fatih Terim’dir.
O Terim ki, çeyrek yüzyılda direkt etkisi olduğu halde, futbolumuza özgü bir ekol kazandıramadı.
Ayrıca bitmek bilmeyen geliş gidişlerine,futbol dışı nahoş olaylarla anılmak eklemlenince,az olan
kredisi de tamamen tükenmiş oldu.
Arkasına aldığı medya gücü ile de göreve gelen yeni hocaların ensesinde “Demokles’in kılıcı” gibi
sallandı durdu!
Kısaca, milli takım başarısızlıklarının mayası olduğunu söylemek mümkün.
Umarım, takım üstüne çöreklenen bu karabasan etkisi bir an önce ortadan kalkar ve uluslararası
düzeyde kalıcı bir milli takımın adımları atılmış olur.
Lakin,futbol aklı kıt” bu TFF yönetiminin, Türk futbolunu daha ileri seviyelere taşınacağını hayal
dahi edemiyorum.
Hasan TEMEL