Türk Dil Kurumu“sıdkım sıyrıldı”deyimini “Birine karşı duyulan güven ve inancı yitirmek, birinden veya bir şey den soğumak, birinden veya bir şeyden bıkmak” şeklinde tarif eder.
Malum, insan davranışlarının seyrinde mıknatıs misalİ birbirini çeken ya da iten insani kavramlar vardır. İlk aklıma düşenler, kişiye değer kattığına inandığım duygu ve mantık oluyor.
Adalet terazisinden daha hassas,yeri geldiğinde küçük bir dokunuşla insan hayatını alt üst eden, yeri geldiğinde ise yaşam sevincini dünyaya armağan eden bir denge.
Günümüzde bu denge de yaşanan keskin inişler ve çıkışlar, kin ve nefret duygularını beslemekle kalmıyor, toplumsal yaşam kalitesini de olumsuz etkiliyor.
İnsanların yaşadığı mantık ve duygu yoğunluğunu belirleyen ana öğe, içinde bulundukları mekan ya da sorumluluğunu üstlendikleri faaliyetleri değil mi?
Hiç kuşku yok ki siyaset, duygu ve mantık dengesine en fazla ihtiyaç duyulduğu faaliyet alanı. Evet, siyaset duygusallığı kaldıramadığı gibi, salt mantıklı siyaset de çözüm olamıyor.
Aşırı duygu yoğunluklu siyaset, mantık çerçevesinde siyaseti örselemekte ve suçlunun suçsuzun ayırtına varmakta güçlük çekildiği bir siyasi kaosa davetiye çıkartmaktadır.
Halkın öncelikleri mantıklı olmayı gerektirse de, siyasetin duygu ve samimiyetten uzak şekilde icrası, bir süre sonra kin ve nefret tohumlarını yeşertiyor. Bir avuç oy devşirmek ve mevcut seçmen kitlesini bloke edebilmek için, kin ve nefret söylemine duyulan sadakat, toplumsal anarşiyi tetikliyor.
Ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı siyaset yüzünden toplum kin, nefret ve sevgisizliklen beslenir oldu.
Yaşanan bu zor günler artık geride kalmalı ve çirkinliklerle dolu siyasetin kökü kazılarak gençlere tertemiz bir sayfa açılmalı.
Sevgi ve saygının da içinde barınabildiği gerçekçi siyaseti tekrar geri kazanarak, gelecekte ülke yönetiminde söz sahibi olacak gençlere güzel bir dünya bırakmanın yolu açılmalı.
Çünkü, “zahmetli bir duygu” olduğu söylenen nefretle yaşamak, insanı umutsuzluğa sevk ettiği gibi ülke meselelerinden de uzaklaştırıyor.
Artık bilgi çağındayız ve toplum olarak, ‘sıdkın sıyrıldığı’ şu günlerde, siyaset tarzında yapılacak bir makas değişikliği, bu siyasi hastalığın reçetesi olabilir.
Biliyorum, makas değişikliği için iktidar üzerinde baskı kurmaya çalışan muhalefetin çabası, asla yeterli olmayacaktır.
Bu makas değişikliğinin seçmen iradesinin sandığa yansıtılmasıyla ancak mümkün olabileceğini görmek gerekir.
Aksi takdir de, olağanlaşmaya yüz tutan kin ve nefret söylemli siyaset tarzı, günlük yaşamımızın bir parçası olmaya devam edeceği gibi, ülke üzerine çöken kara bulutlar, daha da yoğunlaşacak. Beklentim, varsın karıncanın hac hikayesini hatırlatsın. Huzur bu halkın en doğal hakkı çünkü.
Hasan TEMEL