Dönemin Başbakanı Turgut Özal’ın ağzından, “Ben zengini severim”, “Anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz” gibi ipe sapa gelmez inciler dökülünce şaşırmıştık.
Bunlar yetmezmiş gibi, üzerinde Tişört ve kısa pantolonuyla, Askeri birliği bile denetlemesi, hala hafızalardan silinmiş değil...
Bu demeçlerin bir tesadüf ya da talihsizlik olmadığını çok sonradan öğrenmiş olsak da “Atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmişti.
Cılız da olsa, verilen tepkiye duyarsızlığı yetmezmiş gibi “alışırsınız, alışırsınız” diyerek halkla adeta alay etmekten geri kalmıyordu…
Elinde kalemi, halkın gözüne sokarcasına ikna yeteneği yüksek kıvrak zekasıyla, toplumsal dengeleri silkelemekle meşguldü…
Zaman içinde, yarattığı toplumsal yozlaşma, meyvelerini vermeye başlamıştı.
Çünkü,12 Eylül ile halkın en önemli değeri olan“ akıl stoku” çalınmıştı.!
Halk, akılcılıktan uzaklaştırıldı ve ahlaki değerlerin çökertilmesiyle de süreç tamamlanmış oldu… Sıra, sistem değişikliğine gelmiş olsa da, ömrünün vefa etmemesi, gelecekte kurulacak olan AKP’nin şansı oldu.
90’lı yılların sonunda, dünyada yaşanan ekonomik kriz, Türkiye’de ki siyasi krizle harmanlanınca, iktidarın, AKP’ye altın tepside sunulduğunu biliyorsunuz…
Turgut Özal, toplumsal muhalefet sonucu değişimi göze alamamış olsa da, AKP icraatlarının alt yapısına katkısı inkar edilemez.
Kazanılan seçim zaferleri, %50 nin bloke olmasını sağladı…
Diğer %50 de, korkuyla yüzleşince, sanki parlamenter demokratik sisteme karşı saldırılar meşruiyet kazandı..!
Özal’ dan bugüne değin geçen sürenin bir özetini çıkaracak olursak, toplumsal muhalefetin yok edildiğini, halkın genleri ile oynandığını, Parlamenter demokratik sistemin çökmekte olduğunu ve terörle yaşamaya alışan bir toplum haline geldiğimizi söylemek mümkün.
Terör bu topraklarda yaşayan her bireyin ortak sorunu…
Nereden gelirse gelsin, kazınıp atılmalı…
Terörün yenilmesi için, iktidar partisi AKP’nin ayrıştırıcı politikalarından arınması şart…
Ardından toplumsal mutabakat yoluyla iç ve dış siyasette yeni politik önermelerle bu girdaptan kurtulacağımız çok açık…
Ana muhalefet partisi CHP’ye de terör mücadelesinde büyük görev düşüyor.
Teröre karşı mücadelede toplumsal mutabakat, çözümün anahtarı…
AKP, politikalarıyla yüzleşmeli CHP ise yeniden fabrika ayarlarına dönerek, nisan ayında yapılması öngörülen referanduma “Takım Oyunu” oynayacak kadrolarla gitmelidir.
CHP, siyaseten bireysel yeteneklerin çok olduğu bir parti…
Bu yeteneklerin, takım oyunu oynayacağı bir yapılanmaya ihtiyaç var…
Kısa vade de yapılması gereken ilk hamle, fikir birliği içinde olan bireysel yeteneklerden, bir kadro oluşturmak ve mücadeleye koyulmaktır.
Türkiye’nin CHP’ye ihtiyacı var…
Herkes bu ihtiyacı görüyor CHP ise nedense göremiyor.!
Bu akıl tutulması giderildiği an, her şey daha güzel olacak…
Yeter ki inancımızı kaybetmeyelim…
Son viraja girerken umut yine CHP olacaktır…
Mecliste göstereceği demokratik direnç halkın düşüncelerine tercüman olacaktır.