Hayatın akışına karşı durmak çok zor. Yaşanabilir bir dünya için çıktılar yola..!, Karşılığı,canlarıyla bedel ödemek oldu.Arkalarında bıraktıkları sevgi seli azalmadı, çoğaldıkça çoğaldı.
Bunu durdurmanın bir yolu vardı.12 Eylül’le birlikte,Türk-İslam Sentezi’fikriyatına uygun,yeni bir gençlik yetiştirmek amaçlandı. Üniversitelerin içi boşaltılması ve bilim yuvaları olmaktan çıkartılmasıyla hedefe ulaşıldı..!
Destansı öyküleriyle adlarını tarihe yazdıran ‘68 ve ’78 kuşağı, zamana karşı yenik düştü. Biyolojik yok oluş sürecine girdi. Lakin, yaktıkları ateş, hiç sönmeyecekmiş gibi geleceği aydınlatmaya devam ediyor.
Çünkü onları güçlü ve değerli kılan, sağlam bir ideolojik temele dayanmış olmalarıdır. Artık,o yurtsever devrimci kuşağı, sevapları ve günahlarıyla yüreklerimize gömelim ve günümüze doğru yolculuğa çıkalım.
Zamana karşı direnmenin, anlamsız olduğunu söyler dururuz.Zaman bize, halkın, değişim taleplerine karşı duyarsızlığını gösterdi. Bu değişim, mücadele yöntemlerin de değişkenlik yaşanmasına sebep oldu.
Bir örnek verecek olursak; ’68 ve ’78 kuşağının mücadele biçimiyle, belirli bir yaşam tarzının dayatılması sonucu ortaya çıkan “Gezi Direnişi”ni mukayese etmek söz konusu dahi olamaz.
Gezi direnişinde, sosyal medya gücünün, kitleleri nasıl harekete geçirdiğini gördük. Kitleler üzerindeki değişime paralel olarak, siyasete olan müdahaleci tavrıyla da öne çıktı.
Nitelik erozyonuna maruz kalan sosyal medya, tabanı genişledikçe, karşılıklı kin ve nefret kusma aracı olarak kullanılmaya başlandı Varlıkları, sahip oldukları ideolojilerine dayanan kurumlar ise, her geçen gün, biraz daha güç kaybettiler.
İnsanlar,yan yana düşme korkusundan olacak,siyasi rakip olarak gördükleri kişilerle, mutabık kaldıkları konuların paylaşımında dahi, “beğen” butonuna tıklamayı birbirlerine çok görüyorlar.
Oysa,siyasi partilerimizin ve düşünce platformlarının varlık nedeni olan bizler,farklılıklarımızı veya ortak paydalarımızı paylaşmak ve tartışmak zorundayız. Aksi takdirde an itibarıyla var olan kaotik ortamdan çıkmak mümkün olmayacaktır.
Sosyal medyayı bir düşünce platformu olarak görmek zorundayız. Bunu,hakaret-küfür, kin ve nefret kusma mecrası olarak gören siyaset şaklabanlarına değer vererek, bu çirkinliğe ortak olmaktan kendimizi uzak tutmalıyız.
Siyaset, toplumsal ilerlemeye kan taşıyan onurlu bir uğraştır. Böylesine, kutsal mücadele içine giren insanlara, sessiz kalma kolaycılığına kaçmadan sahip çıkılmalı ve bu güzel yürekler yorulmamalıdır.
Yan yana gelindiğinde susuyorlar..! Hatta, yüzlerindeki sahte tebessümle, insanları kandırabildiklerini sanıyorlar.Söylenecek sözü olmayan bu siyaset şaklabanları, yalnız kaldıklarında dilleri çözülüyor.Bu yaşadıkları aczin ifadesi değil de nedir?
Silin hayatınızdan, bu korkak siyaset bülbüllerini..! Sosyal medya dilimidir, bilmiyorum.!”Reset” leyin gitsin. Fikir tartışmalarının önü açılsın. Yeni yeni, düşünce platformları oluşsun ve siyaset, hayatımızın önemli bir parçası olsun. Saygılarımla.