Yarım asır önce Avrupa Birliği üyeliğine başvuran Türkiye’nin, ilklerin ülkesi olma yolunda hızla yol almasını anlamak gerçekten zor.
Bizden başka birlik üyeliğine girmeyen kalmadı…
AB kapısında bekletilmenin ayıbını yaşıyoruz…
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKMP), 2004 yılında Türkiye’nin siyasi denetimini kaldırmıştı.
13 yıl sonra AB’ye alınmadığımız gibi, yeniden siyasi denetime alınan ilk ülke olduk…
Üzücü bir durum…
AKMP kararlarının, Avrupa Birliği kararlarına referans oluşturduğunu biliyoruz…
Bu da, AB müzakerelerini askıya alınma kapısının açılması demektir…
Böylece, Türkiye için bir ilk’in daha yaşanması hiç de sürpriz olmayacak gibi görülüyor.
Türkiye’nin yeniden siyasi denetim altına alınması her yurttaş gibi beni de üzdü…
Bunu siyasi bir karar ya da Türk düşmanlığı olarak açıklamaya çalışmak pek gerçekçi değil…
Oluşan veya oluşması muhtemel tepkilere yanlış yön verebilecek değerlendirmelerden kaçınmalı ve AB sürecine zarar veren açıklamalardan uzak durulmalıdır…
Aslında AKMP ve AB’nin ne dediğinden ziyade, bu birliklerin kuruluş gerekçelerini hatırlamakta fayda var…
Bu gerekçeler ışığında yaptıklarımız ve yapacaklarımız değer kazanacak ve sağlıklı bir değerlendirme sonucu yön belirleme ihtiyacı giderilebilecektir.
Yıllardır ülkemizde demokratik kurumların işleyişi ile ilgili tartışmalar gündem oluşturdu. Gündemi işgal eden bu tartışmaların siyasi gerilimi sürekli canlı tutuğunu söylemek mümkün…
Sert geçen referandum süreci, iktidar uygulamalarıyla kirlenirken YSK, Danıştay gibi devlet kurumları nın kararlarına olan güvenilirlik büyük yara aldı…
Oysa Çağdaş Batı medeniyetini kendine hedef koyan Türkiye, AKMP’ nin kurucu üyelerinden biri…
O AKMP’ ki, İnsan hakları, Hukukun üstünlüğü, Azınlık haklarının korunması gibi demokratik uygulamaların takipçisi olması, dünyanın gözünde itibarımızı zedeledi.
Asgari 5 yıl sürecek olan siyasi denetim süreci, bize AB’nin hayalini kurmaktan başka hiçbir seçenek bırakmıyor.
Yine de, AB yolundan dönmeyen bir Türkiye, dönüş sürecini hızlandırmalı ve çağdaş dünyada yerini almak için mücadelesini sürdürmelidir.
Kısa vadede AB yolunda çok yol almak, OHAL’i ve medya üzerindeki baskıları kaldırmak, cezaevindeki gazetecileri serbest bırakmakla mümkün olabilir.
İktidar, demokratikleşme yolunda, üzerine düşen görevi yerine getirmekle mükelleftir.
Bütün dünya ile kavga etmeyi bırakmalı, kendisiyle yüzleşerek dersler çıkartmalı ve demokrasiye dönüş sürecini hızlandırmalıdır.
Hasan TEMEL